Şeytanla savaşa her zaman varım, Şeytanlaşmış insanlardan korkarım. A. Y.
İnsan, “eşref-i mahlûkat” olduğu gibi, “esfel-i mahlûkat” da olabiliyor. Bazı duygularına sınır konulmadığı için, hayırda melekleri geçebildiği gibi, şerde de şeytanları geride bırakabiliyor. Onun için insanın en çok çekineceği varlık, yine insandır. Şeytan ise, insana doğrudan bir şey yapmaz. Kalbine girer, kötülüğü ve şerri telkin eder. Ama şeytanın yaptırım gücü yoktur. Şeytanlaşmış insanlar ise, cismanî varlıklardır, karşınızda durur, sizi görür, size görünür, dil döker, ağzınızdan girer, burnunuzdan çıkar, ikna eder. Hatta ikna edemediği zaman elinde güç varsa, icbar eder, yapmak istediğini zorla yaptırır.
Şeytan, insana doğrudan hiçbir şey yapmaz. Eline silâh alıp insan öldürmez. Hırsızın elinden tutup çalmasına fiilen yardım etmez. Karşımıza dikilip sözlü hakarette bulunmaz. İnsanı haram yola ve yanlış istikamete sevk ederken, elinde bir direksiyon veya dizgini yoktur. Şeytan, insana zarar verirken bile yine insanın ya kendisini veya başka bir insanı kullanır. Tabiî ki bunları ifade ederken şeytanın masum olduğunu söylemiyorum. Şeytan, hem Cenâb-ı Hakk’ın, hem de mü’minlerin düşmanıdır. Ama şeytanlaşmış insanların verdiği zarar ve yaptığı tahribat, şeytandan daha fazla olabilir. Kraldan ziyade kralcı insanlar olduğu gibi, şeytandan ziyade şeytancı insanlar da vardır.
Burada, “İnsan şeytanlaşır mı?” diye bir sual akla gelebilir. Evet, insan şeytanlaşır ve cinnî şeytanlar olduğu gibi, insî şeytanlar da vardır. Bunu hem âyet-i kerimelerde, hem de hadis-i şeriflerden anlamak mümkündür. “Böylece biz her peygambere, insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Onlardan kimi kimine, aldatmak için birtakım yaldızlı sözler fısıldayıp telkin ederler.” (En’am Sûresi, 112)
Ebû Zer el-Gıfarî (ra) diyor ki: Rasûlullah’ın (asm) mescidde bulunduğu bir sırada mescide girdim ve varıp yanına oturdum. Hz. Peygamber (asm):
- “Ey Ebû Zer, cin ve insan şeytanlarının şerrinden Allah’a sığın!” buyurdu. Ben:
- “İnsan şeytanları da mı var?” dedim.
- “Evet” buyurdu. (Nesaî, İstiaze 48; Müsned, 5/178, 179)
Buradan da anlıyoruz ki, insan şeytanlar da vardır ve cinnî şeytanlardan daha tehlikelidir. Cinnî şeytanları kaçırmak için eûzü besmele çeker, ezan ve Kur’ân okuruz, onlar defolup giderler. Ama insî şeytanlar böyle değildir. Çünkü onlar da ezanı, Kur’ân’ı bilir ve yeri geldiğinde insanları kandırmak için bunları okuyabilirler. Dini de emellerine âlet ederek insanları ifsat etmeyi başarabilirler.
Bugün dünyada fitne çıkartan, kan döken, kardeşi kardeşe düşüren, yuvalar yıkıp çocukları yetim, eşleri dul bırakan, ülkeleri bölen, halkları birbirine düşürenler, hep insî şeytanlardır. Din adına meydana çıkıp kin kusanlar da, “Allahu ekber” deyip insan kesenler de insî şeytanlardan başkaları değildir. Süfyanlar, deccaller ve dessaslar da yine birer insî şeytanlardan ibarettir.
İnsî şeytanları tanımak ve onların şerrinden korunmaya çalışmak, en önemli vazifelerimizdendir. Bu zamanda onları tanımak kolay olmasa da, tanıyanları tanımak ve onlara ittiba etmek elimizdedir. İşte Bediüzzaman ve Risale-i Nur, bize insî şeytanları tanıtan ve tarif eden en güvenilir kılavuzdur. Kur’ân dürbünü ile bakıp, iman gözü ile gördüğü için her şeyin bâtınını, aslını ve gerçek yüzünü gösteren en berrak aynadır.
Her şeye iman gözü ile bakarken, cinnî şeytanların yanı sıra, insî şeytanların şerrinden de Allah’a sığınmaya devam edelim.