"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Bediüzzaman’da cinnet değil, dehâ vardır”

Abdülbakî ÇİMİÇ
19 Ekim 2020, Pazartesi
Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler - 52

Bu mevzuda Gaziantep’in eski ve meşhur doktorlarından Dr. Hamid Uras şunları anlatıyor: “İkinci Meşrûtiyet senelerindeydi. Biz Mekteb-i Tıbbiyede (Tıp Fakültesinde) talebe idik. Bediüzzaman da İstanbul’da bulunmaktaydı. Kendisi müderrisler içinde Fatih müderrisini beğenir, takdir ederdi. Onun ünvanı ve şöhreti her tarafa yayılmıştı. Daha sonra kendisini adlî tıbba sevk edilince adlî tıptaki doktorlar, muayenesini sohbet ederek yapıyorlar. Bediüzzaman orada bulunan bir teşrih (anatomi) kitabını eline alarak dört-beş sayfasını okuyor ve kendisinin o sahifelerden imtihan edilmesini istiyor. Biraz sonra da, mezkûr sahifeleri aynen ezberden okuyor. Durumu hayretler içinde tâkip eden Rum doktor heyecan ve şaşkınlıkla, ‘Bediüzzaman’da cinnet değil, dehâ vardır’ diye raporunu veriyor.” 1 Doktorların “sağlam” raporu vermesine rağmen, o gözetimde kalmaya devam etti, sadece yeri değişti; tımarhaneden tekrar hapishaneye gönderildi. Çünkü, hükümet ile uzlaşmamıştı. Zaptiye Nazırı Şefik Paşa’nın, “ihsan-ı şahane” ile birlikte getirdiği Padişah selâmını reddetmişti. Kurulmasını önerdiği üniversitenin rektörü tayin edilmesine ve rektörlük maaşının hemen ödenmeye başlanacağı sözünü almasına rağmen. Bu arada, elbette, eğitim hakkındaki teklifi Bakanlar Kurulu’nun gündemine alınacak ve görüşülmesi sağlanacaktı. Bediüzzaman, bu teklifleri sus payı olarak gördüğünden kabul etmedi ve hapishaneye gönderilmeyi tercih etti.”2

Bediüzzaman’ın hafiyelik ve jurnalcilik müesseselerini tenkit cesaretini göstermesi, kendisinin Divan-ı Harbe verilmesine sebep olmuş; orada da fikirlerini hiç çekinmeden, tam bir pervâsızlık içinde müdafaa etmesi endişe meydana getirmiş ve kendisinden kurtulmak için deli olduğuna, iki Musevî, bir Rum, bir Ermeni, bir Türk doktordan rapor alınarak Toptaşı Tımarhanesi’ne konulmuştur. “1912’de basılan İki Mekteb-i Musîbetin Şehadetnâmesi yahut Divan-ı Harb-i Örfi isimli eserinde “Devr-istibdatta Tımarhaneden sonra Tevkifhanede iken Zaptiye Nazırı Şefik Paşa ile muhaveremdir.” 3 başlığını taşıyan kısımda istibdattan şikâyet eder.

Bediüzzaman Hazretleri, Vilayat-ı Şarkiye’nin hastalıklarını tedavi etmek için İstanbul’a gittiğini, ancak hasta olan İstanbul’u gördüğünü, tedavisine çalışırken başına gelenleri de şöyle ifade ediyor: “Ben Şarkın dağlarında büyümüş idim. Merkez-i hilâfeti güzel tahayyül ediyordum. Vakta ki, bundan yedi-sekiz ay mukaddem Dersaadet’e geldim. Gördüm ki, İstanbul, tevahhuş ve tenafür-i kulûb (kalblerin birbirinden nefret etmesi) sebebiyle, medenî libası giymiş vahşî bir adama benzerdi. Şimdi, ittihad-ı millî sebebiyle, medenî adam, fakat yarı medenî, yarı vahşî libâsında bize arz-ı dîdar ediyor (görünüyor). Evvel Şarkta fenalığın sebebi, Şarkın uzvu hastalanmış zannediyordum. Vakta ki, hasta olan İstanbul’u gördüm, nabzını tuttum, teşrih ettim; anladım ki, kalbindeki hastalıktır, her tarafa sirayet eder. Tedavisine çalıştım; bir divanelikle taltif edildim.” 4

Bediüzzaman bu konudaki tesbitlerine devam ediyor: “Ben Vilâyat-ı Şarkiyede aşiretlerin hâl-i perişaniyetini görüyordum. Anladım ki, dünyevî bir saadetimiz, bir cihetle fünun-i cedide-i medeniye ile olacak. O fünunun da gayr-i müteaffin bir mecraı ulema ve bir menbaı da medreseler olmak lâzımdır; tâ ulema-i din, fünun ile ünsiyet peyda etsin. Zira, o vilâyatta nimbedevî vatandaşların zimam-ı ihtiyârı ulema elindedir. Ve o saikle Dersaadet’e geldim. Saadet tevehhümüyle, o vakitte şimdi münkasım olmuş, şiddetlenmiş olan istibdatlar merhum Sultan-ı Mahlûa (II. Abdülhamid’e) isnat edildiği hâlde, onun zaptiye nazırı ile bana verdiği maaş ve ihsan-ı şahanesini kabul etmedim, reddettim. Hata ettim(!); fakat o hatam, medrese ilmi ile dünya malını isteyenlerin yanlışlarını göstermekle, hayır oldu. Aklımı feda ettim, hürriyetimi terk etmedim.

“O şefkatli sultana (II. Abdülhamid’e) boyun eğmedim, şahsî menfaatimi terk ettim. Şimdiki sivrisinekler beni cebir ile değil, muhabbetle kendilerine müttefik edebilirler. Bir buçuk senedir burada memleketimin neşr-i maarifi için çalışıyorum. İstanbul’un ekserîsi bunu bilir. Ben ki bir hamalın oğluyum; bu kadar dünya bana müyesser iken, kendi nefsimi hamal oğulluğundan ve fakr-ı hâlden çıkarmadım. Ve dünya ile kökleşemediğim ve en sevdiğim mevki olan Vilâyat-ı Şarkiye’nin yüksek dağlarını terk etmekle, millet için tımarhaneye, tevkifhaneye ve Meşrûtiyet zamanında işkenceli hapishaneye düşmeme sebebiyet veren öyle umurlara teşebbüs etmekle, büyük bir cinayet (!) eyledim ki, bu dehşetli mahkemeye girdim.”5

Netice olarak Bediüzzaman tımarhaneyi kabul edip, “İrade-i padişahı ve maaş ve ihsan-ı şahaneyi kabul etmedim.” 6 diyerek “Muvaffakiyet niyet-i hâlisenin refikidir. “Kim Allah için çalışırsa, Allah da onunla beraberdir.” vesselâm, ma temme’l-kelâm.” 7 diye sözü bitiriyor.

Dipnotlar:

1- Son Şahitler, Cild-I, s. 168. 

2- Eski Said Dönemi Eserleri (Biyografi), 2013, s. 13. 

3- ESDE (İki Mekteb-i Musîbetin Şehadetnâmesi yahut Divan-ı Harb-i Örfi), 2013, s. 158. 

4- Eski Said Dönemi Eserleri (Nutuk), 2013, s. 180. 

5- ESDE (İki Mekteb-i Musîbetin Şehadetnâmesi yahut Divan-ı Harb-i Örfi), 2013, s. 133-134. 

6- Eski Said Dönemi Eserleri (Nutuk), 2013, s. 197. 

7- Eski Said Dönemi Eserleri (Nutuk), 2013, s. 197.

Okunma Sayısı: 6044
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdullah

    19.10.2020 15:40:46

    Üstad,eski hükümet ,akla husumet ediyordu,yenisi hayata husumet ediyor.Eskisi hür düşünceye tahammu lu yoktu,yenisi de muhalifleri devreden çıkararak hayata adavet ediyordu.Otuz bir mart vakasında Üstad idamla yar gılandı ya...Acab tarihten ders alabil miş miyiz? Yoksa tarih tekerrür mi ediyor?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı