Önümüzdeki süreçte Altılı Masanın liderleri Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Gültekin Uysal, Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu’nun ve ekiplerinin iki sınavından biri milliyetçilikler ve diğeri de din hakkında olacak. Temel bilgiler doğru uygulanırsa imtihanın çözümü de kolaylaşır.
Türkiye gibi bir yandan demokrasi denemesi yapmakta olan ve fakat diğer taraftan da dinî hayatın canlı olduğu ülkelerde din ile siyaset arasındaki ilişkinin doğru kurulması ve sınırın doğru çizilmesi her zaman zor olmuştur. Bilhassa İslam dünyasında durum genellikle böyledir. Zira İslam hem fert ve hem de toplum için bir hayat dinidir.
Önce şunu bilelim: Böyle bir ülkede hem demokratik siyaset alanında kalmak ve hem de açıktan dinsizlik yapmak oldukça zor olmuştur ve olacaktır. Bu sebeple, özellikle devlette ve siyasette, bilhassa intikamcı dönmeler ve masonlar eliyle yürütülen “gizli dinsizlik” yaygındır.
Gizli dinsizlerin asıl derdi dindir. Bunların bir kısmı, siyaseti dinsizliğine alet etmek istediği için siyasette de pozisyon alır. Önemli kısmı “solcu” görünür ama onların asıl meselesi sağcılık-solculuk değildir.
İşte bu gizli dinsizler münafıkâne yollarla iktidarın bir ucundan tutabilirse iktidar “nimetiyle” ve devlet kuvvetini alet ederek dinsizliğini yaymaya çalışır.
Dindarlar ise buna haklı olarak tepki gösterir. Asıl çatallanma ve nifak da burada başlar.
Doğru ve makul yolda giden ve siyasetteki muktesit mesleğin sahibi olan demokratlar, dinin ve dindarların hukukunu, “din namına” demese de “vatan, millet ve hamiyet namına” diyerek korumaya çalışır. Bu sayede demokrasi yerleşir, cumhuriyet kökleşir. Dinî hamiyet ve hizmet de gelişir. Zaten kim bu fikirdeyse o “dindar demokrat”tır.
Demokratlar bazen gizli dinsizlerin entrikalarının da etkisiyle bunu başarmakta zorlanır. İşte o zaman dini veya milliyeti istismar etmek suretiyle siyaseti istikametli yoldan çıkaranlara gün doğar. Ki, Türkiye’de yıllardır olan budur.
Bu müfrit siyasetçiler “sağcı” görünür. Oysa bu işlerde “sağ-sol” önemsizdir.
Demokratlardan doğan boşlukta “ben dindarım, asıl hedefim dine hizmet etmek” diyerek dini siyasetine alet eden dindar görünümlü liderler, ekipler ve hareketler hep olmuştur.
Bu kişiler ve ekipler siyaset yaparken niyetleri iyi de olsa sonuçta dine faydadan çok zarar verirler. Çünkü bilhassa bir biçimde iktidar elde ederlerse dinin nasihat nuru ile devletin iktidar topuzu aynı ele alınmış olacağından samimi dinî nasihate muhtaç olanlar “nurla beni kendi yanına çekip sonra da elindeki topuzla vurup dövmek mi istiyor” diye telaş eder ve dinden de devletten de uzaklaşır.
Hem de siyaseti dine hizmet ettirmek iddiasında olan dindarın elinden iktidar kuvveti gittiğinde o kişinin ya da grubun nasihat gücü de bitmiş olur. Bu çifte ziyan ve hatta çifte yıkımdır.
Bu sebeplerle:
Akıllı siyasetçi siyasetini dinden uzak tutar. Zira dinin ölüm ve ötesi hakkında müsbet fikir ve inanç verdiğini ve aslında rekabete kapalı bir alan olduğunu, siyasetin ise rekabete değilse de müsabakaya açık bir alan olduğunu bilir.
Hamiyetli dindar gerçek dindar demektir. O da dini siyasetlerden uzak tutması gerektiğinin farkındadır. Zira siyasetler yerdeki mumlar gibidir; bazen yanar, parlar, bazen azalır ve hatta söner. Oysa din gökteki güneştir.
Siyasette milli hamiyet sahiplerine düşen de “ya beni sev ya ülkeyi terk et” demek değil, vatanseverlik çizgisinde kalmaktır.
İşte Yeni Asya, bu sebeplerle, elli üç senedir; demokrasi, din ve millet düşmanı bu gizli dinsizlere ve din ve milliyet istismarcılarına karşı net bir duruş ve uyarıcılık görevi görmekte ve demokrat siyasetçiyi din namına desteklemektedir.