Geleneklerimiz hızla yıkılıyor. Denetim sistemimiz hızla çöküyor. Alarm sağırı yöneticiler vebal altında. Biz yine de yazacağız.
Bu sefer Türkiye Noterler Birliğine...
Onlar kulak tıkarsa Adalet Bakanlığına...
Geçenlerde bir vesileyle bir notere işimiz düştü. Uzun bekleyişte, ilgililerince mutlaka düzeltilmesi gereken önemli hataların genelleşmekte olduğu dikkatimizi çekti.
1. Noter kâtibi, bir iş sahibine “Biz bu işi o sizin dediğiniz gibi değil ancak şu şekilde yapabiliriz” mealinde şeyler söyledi.
Muhatap sebebini merak etti ve izah istedi. Kâtip ise “İsteğiniz hukuka aykırı” ya da “Şu kanunun şu maddesi bunu yasaklıyor” gibi hukuki bir izah yapmadı.
Sadece; “Bizim ekranımızdaki işlemler arasında bu dediğiniz işlem türü yok” dedi.
Üstelik noter beyefendi arka tarafta oturuyordu ve olanları izliyordu.
Bu durum, aynen, doktorun yazdığı ilaç reçetesine uygun olarak ilaç yapması gereken eczacı kalfasının, eczacının da gözünün önünde, “Sen bu reçeteyi boş ver, ben sana hazır bir kutu ilaç vereyim” demesine benziyor.
Uygun miktarda eczayı (cüzleri) uygun usulle birleştirip ilaç yapabilen uzmanın mesleğinin adı olan “eczacı” ismi, günümüzde, maalesef, hazır kutuları (müstahzarı) satan adam için kullanılır olmuş.
İşte yozlaşma!
Noter kime deniyor? “Bilgisayarımdaki hazır belgede yer alan boşlukları doldurup sana imzalatabilirim, başkasına karışmam” diyene mi yoksa “Ben bir hukukçuyum, sen de bana hukukçu olduğum için yüksek miktarlı paralar ödüyorsun, o halde senin hukuka uygun olan her talebini karşılamak ve işini çözmek benim işim” diyene mi?
Ve işte yozlaşmanın dibi!
2. Üç kişi bir vekâlet vermek için notere geldiler. Oturdular. Sıra onlara gelince içlerinden biri kâtibe vekâletin içeriğini anlattı. Ama diğer ikisi oturmuş kendi aralarında sohbet ediyordu ve onun kâtipten ne istediğini de duymadılar.
Kâtip yazmayı bitirdi, metni önderlik edene okuttu, imzalattı. Sonra diğerlerini çağırdı ve “okudum, imzaladım yazın, imzalayın” dedi. Onlar da okumadan okumuş gibi yaptılar, yani arkadaşlarına ve kâtibe güvendiler ve imzaladılar.
Yarın öbür gün “Bizim irademiz bu yönde değildi, -mesela- biz evimizi satma yetkisi vermemiştik, noterin yüzünden biz istemediğimiz halde evimiz satıldı” deseler ne olacak? (Noter işlemlerinin aksini ispat zorluğu malûm). Hak güme giderse vebal kime aittir?
3. Türk kökenli bir Alman vatandaşı Alman kimliğinin Türkçeye tercümesini istedi. Noter kâtibi bir tercümanın telefonunu verdi. İş sahibi tercümanı aradı. Tercüman geldi, iş sahibiyle noterin kapısının dışında görüştü, ücret olarak elden ve makbuzsuz iki yüz lira istedi, pazarlık sonucu yüz lira aldı. Gitti, bir internet kafede tercümeyi yaptı, çıktıyı aldı getirdi. Kâtibe verdi. Kâtip tasdik işini bitirdikten sonra tercümana makbuz karşılığı bir ücret ödedi. İş sahibi de notere makbuz karşılığı bir ücret ödedi. Ama iş sahibi o sırada anladı ki tercümanın resmî ücretini noter ödüyor. Şaşırdı. Kızdı. Ama bir şey yapamadan çekti gitti.
4. Yaşlı teyze, oğluna gayrimenkul satış vekaleti vermek için geldi. Noter kâtibi, bu iş için doktor raporu gerektiğini ve talep yazısı hazırlayacağını söyledi ve ardından “… polikliniğine mi, … hastanesine mi gitmek istersiniz” diyerek ve iki özel sağlık kuruluşunun adını da vererek hem yönlendirme yaptı ve hem de güya tercih sordu. Oğul “buralarda rapor fiyatı ne kadar” dedi. “Yüz lira” cevabı aldı. Oğul “devlet hastanesi yapmıyor mu” diye sordu. “Orası da elli lira alır” cevabı aldı ve “… polikliniği olsun bari” dedi. Ardından da “bıktım bu soygun düzeninden” diye mırıldandı.
Bu arada fark ettik ki bu “noterden doktora gönderme işi” neredeyse bir furyaya ve sektöre dönüşmüş durumda. Psikiyatristi olan poliklinikler “iki tıktık bir pıtpıt”la darphane gibi! Tam bir “emeksiz yemek” modeli...
Noterlere bankalardaki gibi tarife ve uyarı levhaları astırmak çok mu zor?
Denetim yapılmıyor mu?
Güvenilen adam durumunda olan ve güvenilmesi gereken noterler bunları yaparsa...
Öncelikle Türkiye Noterler Birliğini göreve davet ediyoruz. Ama bazı organizasyonlarının içinde bulunduğumuzdan tahmin ediyoruz ki onlar görevini yapmayacak. Zira milletin değil üyelerinin menfaatini üstün tutuyor. Hem de eskiden beri.
Üstelik bu hususu daha önce de yazdık: 28.02.2012 tarihli “Noter de noteder, biz de…” başlıklı yazımıza bakılabilir.
Linki: http://www.yeniasya. com.tr/ahmet-battal/noter-de-noteder-biz-de_205520
O halde Adalet Bakanlığını ve noter denetçisi savcılarını göreve çağırıyoruz.
Adım atmazlarsa diyeceğiz ki: Demek noterlerin meslekî dayanışması Adalet Bakanlığını da bağlamış!