AKP’lilerin ve onların destekçisi durumundaki muhafazakârların bir kısmında, görünüşte Demirel’e, ama aslında Demirel’in de halkalarından biri olduğu Demokratlar zincirine karşı, yine aslında sebebi belli bir hazımsızlık var. Zira bu zincir mensupları dinin siyasete alet edilmesine müsaade etmemiştir ve etmeyecektir.
Onlar, demokrasi ve İslâm Kahramanı olan ve 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası zulmen idam edilen Menderes’i dillerinden düşürmezler. Çünkü liderleri Erbakan’ın Menderes’le rekabeti olmadı.
Onlar, 12 Eylül 1980 darbesinden önce ve sonra darbecilerle işbirliği içinde hareket ederek Demokratların arazisine gecekondu yapıp sahiplenen Özal’ı da dillerinden düşürmezler. Çünkü Erbakan Özal ile de rakip olmadı.
Ama onlar sıra Demirel’e geldiğinde, bilhassa 28 Şubat 1997 sürecindeki zor anlaşılabilir tutumunu da dile dolayarak kıyasıya eleştirir, hatta bir kısmı hakaret eder. Sebep net: Demokrat olmayan Erbakan genetiği Demokrat Demirel ile bilhassa bu sebeple ömrü boyunca rakip oldu.
İşte bu ekibin adamlarından biri de AKP’li Mahir Ünal. 6.3.2017’de bugünkü tek adam sisteminin hazırlıklarını savunurken şunları söylemiş: “82 Anayasa’sı bize korunaklı, sorumsuz, hiçbir şekilde yargılanması mümkün olmayan, bir vesayet sigortası olarak bir cumhurbaşkanlığı ortaya koydu. Zaten 61 Anayasası’yla oluşan askerî ve sivil vesayet, yıllarca demokrasinin gelişmesinde, demokrasi kültürünün oluşmasında hep bir engel niteliği taşıdı.”
Önceki tarafsız cumhurbaşkanlığı makamına “vesayet sigortası” adını böylece takmış.
Aynı Mahir Ünal geçen günlerde bu kere geçerli hiçbir kaynağa dayanmayan dedikodular üzerinden ve yine 28 Şubat sürecine atıf yaparak, kendince, “vesayetçi cumhurbaşkanı” örneği olarak Demirel’i göstermiş.
Bunun üzerine Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal aşağıdaki açıklamayla Ünal’ın ağzının payını da paydasını da verdi:
“Demokraside küme düşmüş, hukuksuzlukta zirve yapmış bir yere getirdiniz Türkiye’yi! Söz bitmiş şimdi beyhude çabayla yerim dar diye lâf üretmeyin! Cumhurbaşkanımız, liderimiz Süleyman Demirel’in demokrasi mücadelesi, bu mühtedi demokratların mücadelesi gibi, 3 günlük zindan mazisinden ibaret değil, bedeli Yassıada’da, İmralı’da idam sehpalarında, Hamzakoy’da, Zincirbozan’da ödene ödene gelmiş bir mücadeledir. Yeri gelmiş Faruk Gürlerleri gümlete gümlete, yeri gelmiş ABD üstlerini kapata kapata cesaretle irade koyarak demokrasinin, millî iradenin hakkını vererek 2002’den önce yok varsaydığınız bu ülke bugüne geldi. Şimdi AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal tevil götürmez bir zırvalık kabilinden lâfazanlıkla ülkenin yuvarlandığı çukuru zihin bulandırarak örtme çaresizliğini dışa vurmuş.”
Gerçekten, demokrasi ve insan hakları ve vesayetlerin renkleri açısından ne noktada olduğumuzu görmek için Türkiye’ye dışarıdan bakmak yeter.
Mızrak çuvala sığmıyor.