Zaman zaman problem ve baskılar eşiği aştı sanarak bunalabiliriz.
Bu durumlarda ne yapmalıyız? Yapılacak şey tehevvüre kapılmadan Risale-i Nur’un ortaya koyduğu Kur’an ve Sünnet-i Seniyye ölçülerini uygulamaktır:
“Elbette bize en elzem iş, telâş etmemek ve meyus olmamak ve birbirinin kuvve-i mâneviyesini takviye etmek ve korkmamak ve tevekkülle bu musibeti karşılamak ve habbeyi kubbe yapan farfaralı gazetecilerin kubbelerini habbe görüp ehemmiyet vermemektir.” (Bediüzzaman, Şuâlar, s. 296.)
Saniyen, şunu bilmemiz gerekiyor: “Mühim ve büyük bir umur-u hayriyenin çok muzır mânileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır.” (Bediüzzaman, Lem’alar, s. 164.)
Evet, problemsiz bir dünya yoktur! Peygamberimizin (asm) Hane-i Saadetlerinde problemler yaşanmıştır. (Ezvac-ı Tahirat’ı serbest bırakma, İfk hadisesi, vs…) Asr-ı Saadet’te, Aşere-i Mübeşşere (Cennetle Müjdelenen 10 sahabi) ve Sahabe-i Kiram arasında da problemler yaşanmıştır.
Üstadımızın hayatında ve saff-ı evvel ağabeylerimizin döneminde de problemler yaşanmıştır. Ki, bunlar kaçınılmazdır. Önemli olan problemin neresinde olduğumuz: Problemi çözenlerden olmalıyız.
Salisen: İşimiz problemler karşısında metanetimizi yitirmek değil. Ve asla zaaf göstermemektir: Çünkü, “Zaaf ise, düşmanı tevkif etmez (durdurmaz), teşci eder (cesaretlendirir).” (Bediüzzaman, Mesnevi-i Nuriye, s. 87.)
Diğer taraftan biz “başarı, sayı, sonuç odaklı” değil, “rıza ve hizmet odaklı” çalışıyoruz, çalışmalıyız. Zira, “Cenâb-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır; kesret-i etbâ’ ile ve fazla muvaffakiyetle değildir. (...)
“Ey sevaba hırslı ve a’mâl-i uhreviyeye kanaatsiz insan! Bazı peygamberler gelmişler ki, mahdut birkaç kişiden başka ittibâ edenler olmadığı halde, yine o peygamberlik vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner, kesret-i etbâ’ ile değildir. (...) Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine karışma.” (Bediüzzaman, Lem’alar, s. 156.)
İşte bununla ilgili çarpıcı bir hatıra: 1956 senesinde Isparta’da, üç dört saat devam eden sabah derslerinden birinden çıkan Zübeyir Ağabey birkaç dakika evvel Hz. Üstadın ders sonunda anlattığı bir dersi nakletti: “Kardeşlerim, şimdi Abdülkadir Geylani, İmam-ı Rabbani, Şah-ı Nakşibend Hazretleri gelseler, ‘Said, sen bu mesleğinden az az birşey fedakarlık etsen talebelerin milyonlar olacak ve Risale-i Nur’u pek çok insan okuyacak. Eğer mesleğinden fedakarlık etmezsen, işkencelerle, sıkıntılarla tazyik altında bırakılacaksın. Ve talebelerin de gayet az olacak’ deseler, ben o işkencelere, hapislere, sıkıntılara, musibetlere razı olur, fakat meslekten fedakarlığa razı olmam.”