Süregelen salgın tedbirleri silsilesi neticesinde insanların çekincesi çöreklenir, kalır mı?
Yani korona, toplum hayatında bir tortu bırakır mı?
Endişe, bu.
Bayramda, kendisini tebrik etmek için aradığım Eğitimci-Yazar, Televizyon Programcısı İbrahim Ünal Ağabey, söz arasında, bu konuya dikkat çekti ve sordu:
“İnsanların bu birbirinden uzak durma hâli, alışkanlığa dönüşür mü acaba?”
Bu soru, çok kimseye hemderd olan bir insanın sorusu.
Evlâdımıza bile, yaklaşmadığımız, kucaklaşmadığımız, koklaşmadığımız; hısım akrabanın, birbirine gelip gidemediği; gönül bağı ile bağlı dostların ise, hatır adına, vefâ adına telefona sarıldığı bir bayramı yaşadık.
Bayram olduğu için her zamankinden daha çok hüzne sebep olan ve bir buçuk seneye yakın bir zamandır hayatın her alanına bu çekince, kök saldı. O da yetmedi; ruhumuza sindi âdeta.
Basın yayın, medyada koronasız haber yok! Her iki kişinin arısında ve muhaverenin yarısında, koronasız cümle yok.
Bu açıdan bakılınca, İbrahim Ünal ağabeyin endişesine hak vermemek mümkün değil.
Yaşadığımız bu olağanüstü hâl zarfında, kelâmını serdedecek her kim varsa ekranlarda göründü; her birisi, bu illetin allâmesi kimliğine büründü.
İnsanlar da, bu lâflarla, korkulara sarındı.
Peki, bu durum, nasıl normal hâl alır?
On yedi günlük tam kapanma, “tam açılma” gibiydi.
Şahsen benim korkularım tavan yaptı, o günler. Benim gibi, korkulara kapılanlar az değil.
Bir defa, dünyamızdan sevgiyi, buna bağlı olarak da, çevremize ilgiyi aşındırmamamız; dünkü gibi olmasa bile, elden geldiğince canlı tutmamız gerekir.
Tâ ki, tortu yapmasın; gönülleri, kanatmasın.
Bir soğukluk, bahaneye; ondan sonra, şahaneye dönüşürse uzun zaman, izalesi zor olur. Hazır, ziyaretler, yerini telefona; telefonlar, yazılı mesajlara; mesajlar resimli-resimsiz ucuz metinlere; en nihayet, onlar da, emojilere bırakmışken…
Yasakların bir olumsuz yönü de, yaşlıları hareketlerini yavaşlatması.
Zaten eksersiz. spor, yürüyüş ve benzeri aktivitelerle pek alışverişi omlaşan yaşlıların birçoğu, bu dönemde, evlerine çakıldı.
Aynen, Neşet Ertaş’ın bir türküsünde geçen, “Gitsem öldürürler / Gitmesem, öldüm” sözünde olduğu gibi; insanlar, dışarıya çıkarlarsa ceza var, çıkmazlarsa, meydan dar.
Garaip bir vaziyet!
Evet, şartların bir parça gevşetilecek gevşetilmesine, ama ya, “alışkanlık” gevşemezse; eski günler dönmezse, nasıl olur hâlimiz?
İşte, endişenin sebepleri; korkuların hammaddesi, bu durum!
Ne diyelim?
Mevlâ, akıbetimizi hayr eyler, inşaallah.