“12 Eylülcüler” diye kastedilen, ihtilâli yapan beş general kadar, ihtilâli destekleyen fikir adamları, gazeteciler, fikir ve düşünce hürriyeti üzerinde kitap yazan yazarlardır.
Şayet sizler, ihtilâl karşısında yazdıklarınız ve söyledikleriniz gibi davranmış olsaydınız, onlar böyle bir şeye teşebbüs edemezlerdi. İhtilâli alkışlayanların, ihtilâl anayasasına oy veren yüzde doksan ikinin bugünün bozuk düzeninden şikâyet hakları yoktur.
“Ben söylemedim, ben o anayasaya oy vermedim, ben ihtilâle destek olmadım” diyemezsiniz, arşivler ortada. Asayişi sağlamakla görevli olanlar “İhtilâlin olgunlaşması için 1-2 yıl daha bekledik” diyerek, binlerce gencin sokaklarda ölmesine göz yummuşlardır. Destek olduğunuz ihtilâlciler; yaklaşık bir yıl önce (14 Ekim 1979) yapılan ara seçimde yüzde elli beş oy alan Adalet Partisi için “şayet ihtilâli yapmasa idik AP anayasayı değiştirecek güçle gelecekti” diyenlerdir.
Yazılarınızla, alkışlarınızla, göklere çıkararak peşine düştüğünüz ihtilâlcilerin mahkeme kararıyla apoletleri sökülmüştür. Bunun neticesi olarak, cenaze namazına sekiz-on kişi ancak katılabilmiş, caminin dışında ise hukukları zayi olan binlerce kişi “hakkımızı helâl etmiyoruz” diyerek protesto etmişlerdir.
Daha önceki ihtilâlcilerde olduğu gibi bunların da, okullara, köprülere, stadyumlara verilen isimleri silinmiş, ihtilâl ve ihtilâli yapanların tarihin ne kadar kötü yerinde durdukları en açık bir şekilde görünmüştür.
Oysa ihtilâle maruz kalan siyasetçiler (Adnan Menderes, Süleyman Demirel gibi) milletin kalbinde yaşamıştır. Ey ihtilâl şakşakçıları! Otuz dokuzuncu yıl döneminde hiç ortalıkta görünmediniz? Nerelerdesiniz?
Ancak ne yazık ki; ihtilâli gerçekleştiren derin mahfiller her zaman hedeflerine ulaşmışlardır. Sonrası onlar için hiç önemli değildir. Onlar için önemli olan, Türkiye’de demokrasi, adalet ve hürriyet olmasın, medeniyetler topluluğu olan Avrupa Birliği’nden uzak olsun yeter.
Bunun yanında, her türlü ihtilâlin karşısında duran, hürriyetçi parlamenter sistemi destekleyen Yeni Asya ise, ihtilâlciler tarafından yöneltilen her türlü tehdide beş para ehemmiyet vermemiştir. Olayları Risale-i Nur penceresinden değerlendirip, meşveretle karar verildiği için, o gün ne söylemişse bugün de aynı gerçekleri hatırlatmaktadır.