On sekiz yıllık AKP iktidarında Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesine hep bigâne kalınırken, kayıtlara geçmesi, tarihe not düşülmesi açısından gerçeklerin bilinmesi gerekiyor.
Danıştay 10. Dairesi’nin (Esas No: 2016/16015, Karar No:2020/2595) oy birliğiyle verdiği on dokuz sayfalık kararında (birinci ve ikinci sayfasında) “Davalı İdarenin Savunması” başlığı altında “Cumhurbaşkanlığının görüşü” aynen şöyle yer alıyor:
“Davalı (kapatılan) Başbakanlık tarafından, 1934 yılında yürürlüğe konulan Bakanlar Kurulu Kararına karşı yıllar sonra dava açılamayacağı, davanın süresinde olmadığı; davacının Başbakanlığa ve diğer kurumlara Ayasofya ile ilgili olarak zaman zaman başvurularda bulunduğu, davaya esas başvuru içeriğinin bir öncekinden farksız olduğu, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının iptali hususunda muhtelif davalar açıldığı, yine aynı işleme karşı davacı tarafından daha önce açılan davanın reddedildiği ve bu kararın kesinleştiği, işlem hakkında kesin hüküm bulunduğu; Ayasofya Camii’nin 1470 tarihli Mehmed Han-ı Sanî Bin Murad Han-ı Sanî Vakfı vakfiyesinden olup tapunun 57 pafta, 57 ada, 7 parselinde “türbe, akaret, muvakkithane ve medreseyi müştemil Ayasofya’yı Kebir Camii Şerifi” olarak kayıtlı olduğu, söz konusu Vakfın tüzel kişiliğe sahip bir mazbut vakıf olduğu ve Vakıflar Genel Müdürlüğünce temsil ve idare edildiği; Devlet idaresinin en yüksek karar organı olan Bakanlar Kurulunun idare alanında genel karar organı olduğu, Anayasa ve kanunlarla kendisine ayrıca ve açıkça yetki verilmemiş olsa bile, idare alanında “kanuna dayanmak” ve “Anayasaya ve kanunlara aykırı olmamak” şartıyla istediği her işlemi yapmak konusunda yetkili olduğu; Ayasofya’nın tahsis ve kullanım şeklinin değiştirilmesinin yürütmenin takdirinde olduğu, ulusal ve uluslararası koşullar ile iç hukukumuz çerçevesinde Bakanlar Kurulunca bu konuda her zaman karar alınabileceği, Bakanlar Kurulu Kararında yer alan imzaların sahte olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığı öne sürülerek, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.”
Özetle, Cumhurbaşkanlığı avukatı, mahkemede davanın süresi dolduğundan yıllar sonra en başta Cumhurbaşkanı olarak M. Kemal’in imzasının olduğu “Ayasofya Camiinin müzeye çevrilmesi”ne dair 24.11.1934 tarihli Bakanlar Kurulu’na dava açılmayacağını, zaten Danıştay’ın daha önce bu konuda kararı olduğunu, açılan davaların reddedildiğini ve “müze kararı’nın kesinleşip, işlem hakkında kesin hüküm bulunduğunu” ileri sürüyor; mahkemeye “siz de reddedin” diyor.
Karar red değil, kabul yönünde çıktıktan sonrasını ise hepimiz biliyoruz...