Vakıa şu ki Irak’ı işgalle ülkenin maddi ve mânevi envanteri çalınıp gasbedildi. İspatlanmış petrol rezervleri açısından dünyada dördüncü olan Irak petrollerine çoğu Yahudi sermayeli uluslararası Amerikan-İngiliz şirketlerince el konulmasıyla ülke tam bir sefâlete sürüklendi.
İşbirlikçi terör örgütlerinin ülkede yuvalanmasıyla tahrik edilen terör ve çatışmalar arenasında tüketilen ülke yolsuzluk ve yoksulluk girdabına itildi. Tıpkı Trump’un bugün Suriye’de yaptığı gibi, Irak ordusu küresel güçlerin mâmulü ve taşeronu IŞİD’e karşı savunmasız ve etkisiz bırakılırken bu bahaneyle Peşmergelere destek verildi ve 2014’te işgalci Amerikan askerleri tekrar Irak’a döndü.
Pentagon’dan Aralık 2017’de yapılan açıklamaya göre, ülkenin çeşitli bölgelerinde askeri üsleri yer alan ABD’nin Irak’ta yaklaşık 5 bin 200 askeri bulunuyor. (AA, 19.11.19)
İSRAİL’E HİZMET İÇİN NEFRET VE ŞİDDET TAHRİKİ
Bu arada ülkede yolsuzluğun ciddi boyutlarda olması da topumda huzursuzluğa yol açtı. Dünya Şeffaflık Örgütüne göre Irak 180 ülke arasında 168’inci sırada bulunuyor. Ülkede 2003’ten bu yana 450 milyar dolarlık kamu fonunun kayıp olduğu iddia ediliyor.
Yine ülkede elektrik, su, sağlık, ulaşım gibi temel kamu hizmetleri oldukça yetersizliği, 83 bine yakın yabancı çok yüksek maaşlı işlerde çalışırken, Dünya Bankasının 2014 verilerine göre, 40 milyonluk nüfusun önemli bir kısmının günde iki dolardan az gelirle geçinmek durumunda kalması, genç işsizlik oranının geçen yıl yüzde 20’lere ulaşması, tepki ve öfkeyi tırmandırarak, ifsad şebekeleri güdümündeki küresel mihrakların ülkede kalkışma fitnesi alevlendirildi.
Hulâsa, “IŞİD’in İsrail Gizli İstihbarat Servisi (ISIS) olabileceği”ne dikkat çeken Amerikan eski deniz komandosu O’Keefe’nin ikrarıyla, mezhepçi nefret ve şiddetin tahrikiyle ‘büyük İsrail projesi’ne hizmet edilerek Irak üçe bölündü.
Böylece, Birinci Dünya Savaşı’nda “Sykes-Picot Anlaşması”yla cetvellerle dilimlenen topyekûn bölgede “büyük İsrail projesi” de denilen “Büyük Ortadoğu Projesi’yle (BOP), Bediüzzaman’ın “Avrupa zâlim hükümetlerinin zulümleriyle, âlem-i İslâma ve merkez-i hilâfete (Osmanlıya) ettikleri ihânet” ve “devlet-i İslâmiyenin (Osmanlının) nurunu söndürmek niyetiyle Kur’ân’a müthiş bir su-i kast” diye takbih ettiği 10 Ağustos 1919’da dayatılan “gaddarâne Sevr Muâhedesi”nin güncellenmesiyle “tefrika plânı” fitnesi yeniden sahnelendi. (Kastamonu Lâhikası, 17; Şuâlar, 619)
Çarpıcı olan, AKP iktidarında Ankara’nın işgalcilere arka çıkmasıydı. Irak’ı işgale giden 65 bin Amerikan askerinin İskenderun’dan Nusaybin’e ağır silâh, teçhizat ve mühimmatlarıyla konuşlanmasını öngören ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın “mutlaka çıkacak!” tâlimatını verdiği “1 Mart (2003) hükûmet tezkeresi”nin Meclis’te reddi üzerine 1 Eylül 2004’te Resmî Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu’nun “ABD’ye destek hamûlesi” kararıyla, Meclis’in by pass edilerek Irak işgaline yönelik gizli mahiyette silâh, mühimmat, teçhizat, ikmal, savaş uçağı yedek parçası ve savaş malzemesinin ithal-ihraç, nakil ve dağıtımı için başta İncirlik Üssü olmak üzere ve altı deniz, yedi havalimanını conilere tahsis edilip işgalci ABD’ye lojistik destek verilmesiydi.
Ancak, bütün tahriklere rağmen, özellikle Sünnilerin gösterilere kitlesel olarak katılmaması, göstericilerin büyük çoğunluğunun mezhebi tahriklerden kaçınması, sloganların politik kalıp protestoların ekonomideki kötüleşmeler üzerinde kalması, körüklenen ifsadın akamete uğratılmasıyla dehşetli oyunun boşa çıkarılması ümidini veriyor.
ANKARA, BAĞDAT’A DESTEK OLMALI…
Bundandır ki “Irak’ın toprak bütünlüğü” ve “siyasi birliği” için, Ankara, Türkiye’nin Müslüman komşusuna yardımcı olmalı. Emperyallerin küresel hegemonyaları uğruna Sevr’in versiyonu BOP ile İsrail’in Ortadoğu’daki egemenliği hesâbına Ortadoğu üzerindeki büyük iftirak projesinin bir parçası olan Irak’taki kargaşa ve kaosa bigâne kalmamalı.
Irak, Suriye ve İran’dan sonra sıranın Türkiye’ye geleceği gerçeğiyle İslâm coğrafyasını tahriklerle karıştırıp kışkırtarak Müslümanları birbirine kırdıran “fitne stratejileri”ni boşa çıkarmak adına Ankara, Bağdat’la işbirliğini ilerletmeli. Bölgenin “terör bataklığı”nın kurutulması için öncelikle Irak’ın “toprak bütünlüğü”, siyasi birliği ve beraberliği sağlanmalı.
Zira “parmak karıştıran” hâricî ifsad şebekelerinin fitnelerinin püskürtülmesinin, bölgenin sulh, selâmet ve istikrarının yegâne çâresi, bin yıldır aynı inanç, tarih ve kültürü paylaşan; Bediüzzaman’ın tefsiriyle “komşu, kardeş ve birbirine muhtaç milletlerin kardeşliği” ekseninde Müslüman ve bölge ülkelerinin güçlü diplomasiyle siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel alanlarda, savunma ve güvenlik
stratejilerinde köklü “bölgesel işbirliği”nde. (Hutbe-i Şâmiye,59-60; Emirdağ Lâhikası,440)