Otuz, hatta elli sene önce açılan üniversiteleri, havaalanlarını, fabrikaları “biz yaptık”, “buzdolabını biz getirdik” türü yanıltmaların sırıtması; “yerli tank”a, büyük paralar sarfedilerek Almanya’da üretilen “maket uçak”a, motoru, bataryası, entegrasyonu, mekânik aksamı, tasarımı ithal edilen “yerli-milli otomobil”e kadar bir dizi uydurmanın işe yaramaması üzerine yeni yanıltmalara başvuruldu.
İktidardakilerin her sıkıştıklarında başvurdukları ve bir türlü arkası gelmeyip rafa kaldırılan “Türkiye tarihinin en büyük doğal gaz rezervleri keşifleri” fos çıkınca, montaj videolar benzeri “gazlama müjdeleri” piyasaya sürüldü.
SANKİ “UZAYA UZAY ARACI FIRLATILMIŞ” YANILTMASI…
Bütün bunlar da tutmayınca “yerli ve millî uçağımız göklerde!” şovunun ardından bu kez alây-ı vâlâ ile “uzayın fethi”, “uzay limanı kurulması” manşetleri lanse edildi; “2023’te Ay’a sert, 2028’de yumuşak iniş” iddialı içi boş “uzay fethi” propagandaları yapıldı.
“Ay’a sert iniş” için “yerli motor ve uzay aracı”na ayrılan bütçe, mevzubahis projeler için dünyada tahsis edilen gerekli bütçe yanında devede kulak kalırken, Türkiye Uzay Ajansı Başkanı’nın tesbitiyle “2023 çok agresif bir tarihtir, 2023’e yetişemez” açıklamasına rağmen, bizzat Cumhurbaşkanı’nın “İlk aşamada 2023 yılı sonunda dünya yörüngesinde ateşleyeceğimiz kendi milli ve özgün hibrid roketimizle Ay’a sert iniş gerçekleştireceğiz. En önemli hedefimiz 100’üncü yılda Ay’a ilk teması gerçekleştirmek, gökyüzüne bak, Ay’ı gör” çıkışıyla vaad ettiği “en önemli hedef”te arpa boyu yol alınamadı. (gazeteler, 9.2.21)
Gerçek şu ki “Ay’a sert iniş” bir yana, hiçbir ciddi uzay çalışmasına başlanamazken, “Ay’a iniş” ve “uzay fethi”, yine Cumhurbaşkanı’nca 55 milyon dolar biletle, Türkiye Uzay Ajansı (TUA) Yönetim Kurulu Üyesi’nin ifadesiyle diğer masraflarla yaklaşık 70 milyon dolara (1 milyar 129 milyon 821 bin TL) mal olan, bir vatandaşın başkasının uzay aracıyla on dört günlük “turistik seyahati” halka karşı “uzayın fethi” olarak propaganda edildi.
O denli ki Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca “Milli Uzay Programı kapsamında ‘Türk Uzay Yolcusu ve Bilim Misyonu’” olarak lanse edildi; Cumhurbaşkanı’nın “Türkiye’nin ilk insanlı uzay görevi” övgüsüyle, video konferenslarla “uzaya füzeler fırlatmaya devam edilecek!” diye sanki “Türkiye uzaya füze fırlatmış” gibi saptırıldı. (gazeteler, 16.1.24)
“UZAY TURİSTİ”NE 70 MİLYON DOLAR”LIK ŞOV!
Oysa daha önce Cumhurbaşkanı, 2021 yılında İslam İşbirliği Teşkilatı 8. Gıda Güvenliği ve Tarımsal Kalkınmadan Sorumlu Bakanlar Konferansı’na gönderdiği video mesajda “Bir tarafta 810 milyon insan en temel gıda maddelerine ulaşamazken, diğer tarafta büyük sermaye sahipleri birkaç dakikalık turistik uzay seyahati için yüz milyonlarca doları harcayabilmektedir” diye “uzay turistleri”nin israfına dikkat çekip yakınmıştı.
Bu durumda, devletin 70 milyon dolar harcadığı bir şahsın “uzay seyahati”nin hangi yararı sağlayacağı sorgulanırken, sözkonusu seyahatin bütünüyle seçim sath-ı mâilinde “propaganda amaçlı” olduğu bir defa daha ortaya çıkıyor.
Aslında, uyduruk “gaz müjdeleri” gibi iktidardakilerin kerâmeti kendilerinden menkul bir “uzay turisti” üzerinden sanki Türkiye uzaya uzay aracı göndermiş gibi sathi ve sahte söylemlere kadar düşülmesi, siyasetin içine düştüğü vartayı ifşa ediyor.
Gerçekten, üzerinden bir sene geçmesine rağmen hâlâ deprem bölgesinde insanlar çadırlarda kalmak zorundayken, hâlâ enkazlar kaldırılmazken ve hâlâ söz verilen “deprem konutları”nın ancak yüzde beşi yapılmışken 1 milyar 129 milyon 821 bin liranın turistik seyahate harcanmasının hangi mantığı, insafı ve iz’anı var?