Şöyle geriye dönüp baktığımızda bazı ilim adamlarının su kıtlığı ve susuzluk konusunda yıllar önce ikazlarda bulunduğunu hatırlayabiliriz. Kimi ‘küresel ısınma’ diyerek uyardı, kimi de ‘gelecekte su savaşları çıkabilir’ dedi, ama çoğumuz bu ikazlara ihtimal vermedi. Nihayet gele gele ciddî bir kuraklık ve su kıtlığı ile karşı karşıya kaldık ya da önümüzdeki yıllarda daha fazla kalabiliriz.

Üç tarafımız denizlerle kaplı. Ayrıca nehirlerimiz ve derelerimiz var. Ancak bu su imkânından iyi istifade edip bulları koruma noktasında üzerimize düşeni yaptığımız söylenebilir mi? “Yeşili koruyalım, ağaçlara kıymayalım, sularımızı israf etmeyelim” diyenleri neredeyse yerimizden yurdumuzdan kovduk. Artık her gün su konulu, ama ümit kırıcı haberler duyuyoruz. Belki de onlarca gölümüz kurudu ya da kuruma tehlikesiyle karşı karşıya. Derelerimiz ve nehirlerimiz eskisi gibi gür ve temiz akmıyor. 

Büyük barajlar yapmakla suyun kıymetini bildiğimizi zannettik, ama sular yeterince akmazsa barajlar nasıl enerji üretecek ya da tarım arazileri nasıl sulanacak? Unuttuğumuz bir şey daha var: Suyu fabrikalarda üretme imkânımız yok. Bazı çok bilmişler yağmur için duâ edilmesini kendilerine yakıştıramıyorlar, ama ‘şartlar müsait olduğu halde’ yağmurlar yağmadığında barajlar nasıl dolabilir? 

Bir günde yüzlerce değilse de onlarca su konulu haber duyuluyor ve bunların çoğunluğu ‘suların tükenmekte olduğunu’ hatırlatıyor. Meselâ aynı gün paylaşılan iki haber şöyle: “Kocaeli’nin Kartepe ilçesinde içme suyunda kötü koku ihbarı üzerine inceleme başlatıldı. Suadiye ve Çepni mahallelerine su sağlayan gölete kaçak döküm yapıldığı tesbit edildi. Göletten sızan suların yeraltı suyuna karışarak kaynağa ulaştığı ve kokuya sebebiyet verdiği belirlendi.”

“Aksaray’ın Eskil ilçesinde bulunan, flamingo ve birçok göçmen kuşa ev sahipliği yapan bölgenin önemli sulak alanlarından Akgöl kurudu. Akgöl Köyü Muhtarı Cuma Göktan, ‘Gölümüz tamamen kurudu. Araçlar, koyun ve büyükbaş hayvan sürüleri gölün içinden rahatça geçiyor’ dedi.”

Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada ‘su krizi’ var ve belki de bu krizin büyüklüğünün tam olarak farkında değiliz. Farkında olabilmek için çevre ile, ‘dünya’ ile kavga eden anlayıştan uzaklaşmak icap eder. Daha büyük felâketlerle karşı karşıya kalmadan aklımızı başımıza alalım ve mümkün olduğunda bir damla suyu dahi israf etmeyelim. Tabiî ki Türkiye’yi idare edenler de bu hususta üzerlerine düşeni tam olarak yapmalı ve sularımızın kirlenmesine yol açacak adımlar atmamalı. 

“Sular boşuna akmasın” derken, “Eskiden buralarda su akardı” diyecek hale düşmeyelim...