Bugünkü insanın iktisadî, sosyal ve fikrî seviyesi nasıl, emvali, otomobilinin büyüklüğü ve televizyonu ile ölçülüyorsa, bir Müslümanın da bu yönlerden seviyesi, 9’uncu asırla 13’üncü asırlar arasında, sahib bulunduğu kitaplarla ölçülüyordu. Bir seyyah, 891 yılında Dicle kenarındaki başşehirde yüzden fazla umûmî kütüphane sayar.
10’uncu asırda Batı manastırları, nâdiren sahib bulundukları birer düzine kitabı, zincirlerle tesbit ve muhafazaya çalışırlarken, kitaplara karşı gösterilen büyük ölçüdeki düşkünlükte Müslümanın iktisadî hayatı mühim bir rol oynar. Her sene kitaplara, milyarlar yatırılır. Yalnız Bağdad’daki meşhur “Nizamiye Medresesi Kütüphanesi”nin yıllık bütçesine, yeni kitap ve yazmalar temini için ilâve olarak bir buçuk milyon altın frank tutarında bir tahsisat konur.
Onun için, eczacı gibi, kitapçı da bir Müslüman icadıdır. Tarihte kültür aracısı olarak kitapçı, kültür merkezi olarak da kitabevi, ilk defa ve uzun zaman yalnız İslâm dünyasında mevcuttu.