"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medrese-i Yusufiyeler

H. Muharrem OKUR
31 Ekim 2021, Pazar
Bizlere yıllardır Medrese-i Yusufiyelerde çok farklı suçlar sebebiyle bulunan kimselerden mektuplar geliyor. Bizler de Risale-i Nurlar’ı ve yayınlarımızı olabildiğince ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu kimseler Risale-i Nurlar’ın ve yayınlarımızın etkisiyle halet-i ruhiyelerini yansıtan mektuplar gönderiyorlar.

Yıllar içinde çok kez gördük ki birçokları için hapishaneler gerçekten Medrese-i Yusufiye hükmüne geçiyor, bu kimseler neredeyse vakitlerinin tamamını iman-Kur’ân meselelerine sarf ediyor ve Risale-i Nurlar’dan aldıkları feyizleri mektuplarına yansıtıyorlar.

Bunlardan bir örnek olarak uzunca gelen bir mektuptan bir parçayı nazarlarınıza sunuyoruz:

1. “Zindan, hapishane, cezaevi isimler farklı olsa da aynı acı ve çilenin anlamı olmuş. Yürek yakan ayrılıkların, hasretlerin mekânı olmuş. Bu mekânın sakinlerine kadere rıza göstermenin verdiği teslimiyeti ifade için “Kader Mahkûmu” demişler. Yeri gelmiş “mahpus damına düşmek” deyimi kullanılmış, içindekilere “mahkûm, hükümlü, tutuklu” gibi değişik isimler verilmiş. Adlar, ünvanlar ne olursa olsun acı hep aynı acı olmuş. Katillerin, fücurların, azgınların ve bir anlık nefsine mağlûp olup suç işleyenlerin girmesi ve ıslah olması için hazırlanmış, öyle düşünülmüş. Fakat buranın uğrayanları çoğu defa da Salihler, Peygamberler, Veliler, Allah dostları ve masumlar olmuş. Son asrın minaresinin başında duran Hz. Üstad Bediüzzaman tabiriyle “Hz. Yusuf (as) mahpusların piri olması hasebiyle hapishane bir nevi Medrese-i Yusufiye’dir.” Her insan grubunun başında bir serzakir olarak, bir büyük olarak, bir rehber olarak, bir Peygamber vardır. Gemicilerin piri Hz. Nuh (as), terzilerin piri Hz. İdris (as), doktorların piri Hz. İsa (as) olduğu gibi, mahpusların zindanlara düşenlerin piri de Hz. Yusuf’tur (as)...

... Şerlileri terbiye etmek için kurulan bu mekânlar gün gelmiş insanlığın en hayırlılarının uğrak yeri, mekânları olmuştu. O büyüklerin terbiye ve irşadıyla hapishaneler terbiyehane olmuş Kur’ân bülbülleri buralarda ötmeye başlamıştı.

Tarih sayfaları her aktığında bu hal hep böyle devam etti. Zindanlardan ne güller, karanfiller, kardelenler yetişti. Öyle ki kokuları dünyanın her tarafını kapladı. Hapishaneler arınmanın, temizlenmesine irşad mahalli oldu. Çeşit çeşit çiçekler, boy boy çınarlar demir parmaklıklar arasından dışarı taştı her yeri bahara çevirdi...

...Ve gün geldi hapishaneye medrese-i Yusufiye adını veren Hz. Üstad Bediüzzaman’a da aynı zulümler yapıldı. Zaten tarih az farkla, mekân ve isim farklılıkları ile tekerrür ediyordu. O kendi halini “Bütün ömrüm harp meydanlarında, memleket mahkemelerinde, memleket, hapishanelerinde geçti, çekmediğim eza, görmediğim cefa kalmadı” diye ifade ederdi. Onu unutulsun diye sürgün olarak yollayanlar yolu bile olmayan yerde ölüp gitsin diye yapmıştı. Ama Allah öyle bir ayarladı ki “Barla ehl-i imanın manevî imdadına gönderilen Risale-i Nurlar’ın telif edilmeye başlandığı ilk merkez” oldu. Onu unutulsun diye Barla’ya yollayanlar burada Haşir Risalesi’nin yazılacağını bilselerdi yaparlar mıydı? Daha sonra Denizli Hapishanesi’ne koydular ve orada zehirlediler, ama Rabb-i Rahim burada da insanların imanlarını kurtaran Meyve Risalesi’ni ihsan eylemişti, idamla yargılandığı Eskişehir Hapishanesi’nden Allah’ın inayetiyle imanın tadını lezzetini duyuran El-Hüccetü’z — Zehra ile çıkmıştı. Ehl-i dalâlet hep bir plânla gelmişti, fakat hep Allah’ın plânı ile tepe taklak olmuştu. Yine sürgün diye Kastamonu’ya yolladılar, Allah burada da sarsılmaz bir iman ve kırılmaz bir kılıç olan Âyet’ül Kübra Risalesi’ni ikram eyledi. Allah kendi yolunda mücadele edenlere imdad ediyor ve yollarını gösteriyordu. Ömrü hapishanelerle sürgünlerle geçen Hz. Üstad Ümmet-i Muhammed’in (asm) iman selâmeti için her fedakârlığı yaptı. Onunla hapishaneler medrese oldu. Zindanlar iman ilmi üniversiteler oldu. Sadâkatin ve fedakârlığın ölçüsü bu üniversitelerden diploma almak oldu. Hapishanelerin bu kadar kutlu, ulvî ve eşsiz misafirlerini görünce Allah için, Resulullah için, Kur’ân dâvâsı için burada misafir olmak ayrı bir şükür isteyen nimet oldu, hamd isteyen ikram oldu. Bu Allah’ın ayrı bir nasibi oldu. Bu ikrama ulaşmanın adı da sabır oldu, tevekkül oldu...”

Not: Bizimle iletişim için (0532) 471 53 52

Okunma Sayısı: 5471
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı