Demokrasinin doğru anlaşılması ve doğru tanımlanması için “Meşrûtiyetin ikinci yaşında” yollara düşen Bediüzzaman Said Nursî, Kürt aşiretlerinin içerisine rıhlet-i sayfiye (yaz seyahati), bilâd-ı Arabiyeye (Arap beldelerine) ise rıhlet-i şitâiye (kış seyahati) ederek daha iki yaşındaki demokrasiye yaz-kış çalışarak demokrasi lehindeki hizmetini göstermiştir.
“Dağ ve sahrâyı bir medrese ederek Meşrûtiyeti ders verdim. Birden bana göründü ki, Meşrûtiyeti gâyet garip bir sûrette telâkki etmişler. Her tarafın şüphe ve sualleri ağleb bir dereden gelmiş gibi gördüm. İşte, teşhis-i maraz için miftâh-ı kelâmı onlara verdim.” (Münâzarât) diyen Bediüzzaman, demokrasiyi anlatmak için rahat bir mekân, kolay bir zemin aramamıştır. Zor şartları ve imkânsızlıkları bahane etmemiştir. “Demokrasiyi bir kenara bırakalım, zamanla anlaşılır” dememiştir. Demokrasiyi anlayamamaktan gelen şüpheler sebebiyle sual soranlara “ne haliniz varsa görün” anlayışı ile yaklaşmamıştır. Madem bize lâzım ve elzemdir hemen onu anlayıp sahip çıkmalıyız anlayışı ile çalışmıştır. Miftâh-ı kelâm denilen anahtar kelimeleri onlara vererek suallerine yardım etmiştir. Bu sebeple Bediüzzaman’ı tanıyanlar ve anlayanlar demokrasi hizmetinde geri adım atıp köşelerine çekilemezler. Demokrasi hizmetinden kaçarak bu vazifeyi terk edemezler. Şahısçılık ve tek adamlık dolayısıyla demokrasinin güzel neticelerini görememek zihinlere şüpheleri ve sualleri getirmektedir. Bu şüphe ve sualleri halletmek ise demokrasi kılıfını geçirmiş şahısçılık sisteminin demokrasi ile bir alâkası olmadığını göstermekle mümkündür. Demokrasinin bütün şahısçılıklardan uzak olarak, hayatı hak, kalbi mârifet, lisânı muhabbet, aklı kanun olan bir sistem olduğunu anlamak ve anlatmak bu zamanda ciddî bir vazifedir.