Anadolu’da her mevsim elvan elvan, çiçek çiçek...
Her yörenin kendine has bir dokusu, o mevsimi yaşayışı var. O mevsimin her yörede bir hikayesi.. Ama en telaşlı mevsim yazdır herhalde. Neden derseniz, buğday hasat edilecek, fındıklar toplanacak, meyve sebze toplanacak, kurutulacak, koyun keçi kırkılacak, yaylalara çıkılacak... Hele bir de kışlık hazırlıklar var ki evlere şenlik... Tarhana hamuru yoğrulacak, bulgur kaynatılacak, salçalar, konserveler, soslar, reçeller, pekmezler pişirilecek, turşular kurulacak... Yeri müsait olanlar imece usulü yufka yapacak ve eş dost, konu komşuyla afiyetle yemek için dualar edilecektir. Bereketli olsun denecek ve bir sürü güzellik de bu arada paylaşılacaktır. Köylüsü kentlisi herkeste kameti kıymetince bir kış telaşı vardır. Evi müsait olmayıp yapamayanlar satın alır ve bir şekilde hazırlıklar tamamlanır.
Sabah kalktığımda dışarıdan gelen ateş kokusu, salça mevsimi gelmiş dedirtti gayri ihtiyari. Küçük bir ilçede yaşamanın bu güzellikleri de var işte. Büyük şehirde olsan evin önüne ateş yakıp üstüne kazan kuramazsın. Ama baktım, karşı komşu düzeneğini kurmuş salça kaynatıyor. Gözümde canlanır koskoca mazi derler ya.. Her bu mevsimin bu zamanları gelince, etrafta ateş kokusu, duman kokusu olur ve benim üzerime çocukça bir gülümsemenin gölgesi düşer. Gözüme de çocukluğumun kasalarla alınan domatesleri, evin önüne domatesleri yıkamak için kurulan büyük alüminyum saç leğen ve altında ateş yanan küçüklü büyüklü kazanlar... Ortalığı saran ateş kokusu ve biraz sonra pişecek olan salçayı ekmeğe sürüp yeme hayalinin lezzeti... Ah çocukluk..
Kimisi rahatsız olsa da bana hep sevimli geliyor ateşin kokusu. Belki çocukluğumun masum lezzetlerini hatırlattığı için. Belki ivazsız garazsız anılarımı depreştirdiği için. Belki de artık ahirete uğurladığımız aile büyüklerimizi, onlarla olan yaşanmışlıklarımı gözümün önüne serdiği için. Kimbilir..
Aslında bütün o güzel lezzetlere lezzet katan şey, ateşin kendisi gibi. Hepsini odun ateşinde pişiriyoruz. Ateşle yapılagelen şeylere baksanıza. Bulgur, salça, kahvaltılık sos, pekmez kaynatma, yufka yapma... Odunların yanarken çıkardığı ses, koku.. Sanki özel bir lezzet kıvamı gibi. O olmasa eksik kalacak gibi.. Belki de bu emeğin kokusu olduğundan.. Verilen emek, taşınan değer ve özenle yapılan yiyecekler...
Ateş kokusu, işte tam da bu yüzden bir emeği çağrıştırır bana. Mahallede bir ateş kokusu var, demek ki biri bir şey yapıyor. Ya yufka yapıyor, ya salça kaynatıyor, ya da öyle birşey.. Etrafta koşuşan çocuklar, toplanmış birkaç tane komşu, yardımlaşan insanlar, bereketli olsun, Allah ağız tadıyla yedirsin duaları... Gülten Dayıoğlu’nun hikayelerinden fırlamış bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibi.. Sıcak, sakin ve kendi halinde.. Hayatın yaşanmışlığının en güzel göstergesi.
Bu zamanlar epey bir zahmeti olsa da, kışın bunları tüketirken aldığımız lezzet, hepsine değiyor. Peygamberimizin (asm), “İnsan, emeğinden daha tatlı birşey yememiştir” hadisi geliyor aklıma. Mutlulukla gülümsüyorum. Biliyorum, bazı evlerde hazırlıklar bitti, bazısında devam ediyor. Bereketli olsun emeğiniz. Allah ağzınızın tadıyla yedirmeyi nasip eylesin.