"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İhtilâlin firavuncukları..

Hüseyin Kıymık
11 Haziran 2021, Cuma
Şu cennet ülkede yaşamanın bir bedeli var.

Millet ve memleket diye az da olsa bir gayretiniz varsa kolay kolay bedel ödemeden kurtulamazsınız. Ecdadımız, kanını feda etmiş, biz de birazcık rahatımızı feda etsek ne olur? 

Yakın tarihimizde yaşadığım bir hadiseyi paylaşmak istiyorum. Yıl 1980 korkunç bir kaos devri. 14 Ekim 1979’da TBMM’de boş bulunan beş milletvekilliği için ara seçim yapıldı, AP % 54 oy alarak beş milletvekilliğinin beşini de aldı. Ülke sanki bir kıtlık ve yangın mahalli gibiydi.

Akaryakıt yok, tüp gaz yok, margarin bile yok, anarşi azmış, memleket sıkıyönetimle idare edildiği halde her gün onlarca gencimiz anarşi kurbanı olmakta. Başbakan Bülent Ecevit iş başında. İşte seçim böyle bir ortamda gerçekleşmişti. Büyük bir yenilgiye uğrayan 

Ecevit istifa etti. Yenisi için gözler, Demirel’e çevrildi. Ancak iktidar olmak için 226 milletvekili gerekli... Demirel’in yeni elde ettiği miletvekilleriyle birlikte sayısı ancak 179 idi. AP’nin erken seçime gidelim isteğine, CHP, MSP ve MHP koro halinde; hayır, seçim istemezük, azınlık hükümeti kur diye ısrar etmekteydiler. Demirel, bazılarının köstek niyetiyle destek olacaklarını bile bile o kıtlık ve yangın yerine atlayarak azınlık hükümetini 12 Kasım 1979’da kurdu.

Meşhur 24 Ocak ekonomik kararlarını aldığında enflasyon % 114’lerdeydi. 12 Eylül 1980’de ihtilâl yapıldığında ise enflasyon % 35’e kadar gerilemişti, Türkiye ve belki de dünya tarihinde ilk denilebilecek büyük bir başarı elde edilmişti. Yokluk ve kıtlık ise tamamıyla ortadan kalkmıştı. Demirel Hükümeti bir taraftan ekonomi ile boğuşurken, diğer taraftan manevî hizmetlere de hız vermekteydi. Ayasofya’nın dört minaresinden ezanlar okutulmaya başlandı, ibadet için de bir kısmı açıldı ve tamamıyla açılması için ise çalışmalar hızla devam etmekteydi. 

Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ın fethinde getirip, Topkapı Sarayı’na konulan Mukaddes Emanetleri’n başında kırk hafızın okuduğu ve yaklaşık beş yüz küsur sene devam eden, 1924’de susturulan Kur’ân-ı Kerîm’in okunmasını 55 sene sonra tekrar başlatmıştı...

Millî Eğitim Bakanlığı müsteşarı Abdullah Nişancı ise verilen talimat gereği orta dereceli okullarda Kur’ân-ı Kerîm dersi konulması için çalışmalarına hız vermişti. 

Bunları anlatmaktaki maksadım kesinlikle siyasetçilik değil, ihtilâl yapanların ihanetlerindeki asıl maksatlarını ortaya çıkarmak... Maddî ve manevî kalkınmaya nasıl engel olduklarını göstermektir.

Gelelim esas konumuza. 1980’de Türkiye’nin büyük bir kısmında sıkıyönetim olduğu halde anarşi her gün dahada artmaktaydı. Askeriyenin anarşiyi önleyememesi diye bir durum kesinlikle söz konusu değil, askeriyenin içinde olduğu düşünülen bir kısım ihanet şebekelerinin ihtilâle zemin oluşturmak için kasten önlememeleri ve hatta kışkırtmaları söz konusu idi. Eğirdir Yazla’da bulunan ve yüze yakın öğrencinin barındığı İmam-Hatip Lisesi Yurdu’nun başındayım. Okullarda siyaset çok hareketli. Okula, Camiye ve Kışlaya kesinlikle siyasetin girmemesi anlayışına sahip olduğum için yurt öğrencilerinin siyasete bulaşmamaları hususunda azamî bir gayret içindeydim. Ancak İmam-Hatip lisesinde öyle meslek dersleri öğretmenlerimiz vardı ki öğrencileri siyasetin içine sokmayı en büyük cihad biliyorlar, onun için işim bir hayli zor...

İlçemizde Azmi Ergezen isminde bir savcımız var. Devamlı içen birisi olmasına rağmen pek çok yönüyle dört dörtlük biri. Kaymakamımız Tahir S., sivil dönemde çok iyi görünen, ihtilâl döneminde ise gerçek yüzünü gösteren biri. İlçe Emniyet amiri Emin K. ise sanki tam bir siyasî militan...

Okulun meslek dersleri öğretmeni Ahmet Türkan yurtta kalan üç öğrenciyi alıp Tokat’a mitinge götürmesiyle yurttaki durum endişe verir bir hale geldi. 

Bir gün baktım ki yurdun tuvaletinin duvarlarına AP ve MHP gibi yazılar da yazılmış. Tedbiri daha da arttırma düşüncesiyle tuvalete yazı yazanlarla mitinge götürülen üç öğrenciyi yurttan uzaklaştırdım.

Gel gör ki asayişi sağlamakla görevli olan Emniyet Amiri yolumu keserek mitinge giden o üç öğrencinin atılmasının hesabını sorarak tehdit etti. Ben kendisine, “Sen nasıl bir asayiş memurusun? Ben sadece o üç öğrenciyi değil siyasete karışan ve tuvaletin duvarlarına yazı yazan farklı görüşteki öğrencileri de attım ve aslında bu kargaşa devrinde yurdu asayişi bozmayacak şekildeki idaremiz bir asayiş memuru olarakta sizi sevindirmesi gerekmez mi?” dediğimde, “Orası seni ilgilendirmez o üç öğrenciyi derhal geri almazsan başına geleceği düşün” diyerek tehdit etti. Ben de, “Almıyorum, istediğini yap” diyerek karşılık verdim..

Menhus 12 Eylül darbesi yapıldı ve ertesi gün de Türkiye’de anarşi bitti. Lisede okumakta olan dört öğrenci ile birlikte kalıyoruz, henüz bekârım. Bir gece kaldığımız dersane jandarma ve emniyet kuvvetlerince baskına uğradı, kanunlara aykırı hiçbir yönümüz olmadığından elleri boş döndüler.

On beş veya yirmi gün sonra tekrar baskına uğradık, yine bir şey elde edemediler. Bu defa jandarma komutanı emniyet amirine çıkışarak; “Niye bizi ikide bir buraya sürüklüyorsun” diye azarladı ve bu azardan da anlaşıldıki baskınların arkasında güya dindar görünen ve sözde mücahid olan Emniyet Amiri vardı. 

Dindarlıkla hiçbir alâkası olmayan ve arasıra savcı ile birlikte içki içen Karakol Komutanının bu çıkışıyla baskınlar da sona erdi.

Aradan bir ay geçti, bir Cuma günü gecesi saat iki otuzda kapımız çaldı. Baktım bir polis ve bir de bekçi. Hayırdır ne oldu? “Hocam biz devriye gezintisi yaparken sizin ilgilendiğiniz yurttan ağlama sesi işittik. Vardığımızda bir öğrencinizin hastalandığını öğrendik, hastaneye götürecektik, ama sizin de olmanız gerekir düşüncesiyle geldik...”

Hemen üzerimi giyinip çıktım ve birlikte polis karakoluna gelip içeri girer girmez Mevlit isminde biraz da iri cüsseli oldukça kaba bir bekçi aniden tekme ve yumruklarla saldırdı ve beni nezarete kapattılar. Biraz da içeride işkenceye devam ettiler. Sonradan öğreniyoruz ki, maksatlı olarak Cumayı Cumartesine bağlayan gece karakola alınmışım, gayeleri ise tatilden istifade ederek Pazartesiye kadar işkence yapmakmış.

Yapılan bu muamele elbette nefsime çok ağır geliyordu. Kendi kendimi teselli etmeye çalışıyorum... Niçin üzülüyorsun? Sana hesap soracağız demediler mi? Vatan sevgisinin, hakkı ve hakikatı savunmanın, bir bedeli olduğunu bilmiyor musun? İşte şimdi o bedeli ödüyorsun... Sen yanlış yapmadın, orta derecedeki öğrenciler siyasetle değil, ilimle meşgul olsunlar istedin. Anarşi ve fitne olmasın istedin, asayişi savundun, bütün bunlar yanlış olan şeyler değil ki... Ecdadın ödediği bedelleri düşün bu ihtilâl firavuncuklarının birazcık canını yakmalarına üzülme diyerek kendimi teselli etmeye çalıştım...

Sabah namazı vakti geçmek üzere, kapıya vurarak namaza abdest için çıktığımda yüzümdeki morlukları gördüm ve namazımı o vaziyette eda ettim. Güneş doğmuş ve etraf aydınlanmış. Beni ifade odasına aldılar, baktım ki savcı gelmiş çok rahatladım. Dışarıda büyük bir kalabalık, duyan karakola gelmiş, sevincimden ağladım...

Kısa bir ifademden sonra hemen hastaneye sevk edildim. Doktorun verdiği iş göremez raporu ve savcı tarafından verilen takipsizlik kararı ile serbest bırakıldım. Halk galeyanda, Ege Sıkıyönetim Komutanlığı’na ve Valiye çekilen telgraflar. İhtilâlin, yalaka firavuncukları, işin bu kadar büyüyeceğini hiç düşünmemişlerdi. Kaymakam, Emniyet Amirine, koruma adına bir gün öncesinden izin yazsa da soruşturmadan kurtaramıyor. Daha sonra Amir iki yıl terfi edememe cezasıyla Urfa’ya ve bekçi de bir başka yere sürgüne gönderiliyor...

Günler sonra babamın haberi oluyor, atlayıp Eğirdir’e geliyor ve ısrarla olayı soruyor. Ben ise onun daha fazla üzülmemesi için teselli mahiyetinde; biraz abartmışlar, sana anlatıldığı gibi değil diyerek geçiştiriyorum.

Milletin derdini dert edinmeyene elbette bu dert bir dert olmayabilir. 

Ancak insanımız ve ülkemiz çok değerli. 

Derdini dert edinmek büyük bir fazilet... Derdini dert edinmezsen bin türlü derde düşersin. Ne mutlu bu kahraman milletin derdini dert edinip gayret edenlere...

Okunma Sayısı: 1191
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı