Herkesin dilinde aynı söz dolaşıyor: “Eski filmlerde ‘aile olmanın’ güzellikleri anlatılır ve öğretilirdi. Şimdiki filmlerde ise ‘nasıl ayrı yaşanır!’ o öğretiliyor...”
Dizilerin son yıllarındaki konularının hızla değiştiğini müşahede ediyoruz. Önce toplumun en önemli kaynaştırıcı dinamiklerinden muhabbet azaldı. Buna bağlı olarak toplumun huzuru da menfi yönde etkilendi. Bir dönem mafyayı özendiren diziler çekilerek ortaokul ve lise çocuklarının ahlâkını bozdular. Bu tarz sapmalara alıştırılan toplum hızla bozulmaya başladı.
Orta dereceli okuldan çıkan gençlerin, köşe başında çete halinde dolaşıp birbirlerini sıkıştırarak zorbalık yapması olağan hale getirildi. Hatta, ağıza alınamayacak kadar kötü küfürler yağdırarak kavgalar etmeye başlamaları yozlaşmanın boyutunu ortaya koyuyor.
Akran zorbalığı da kasten ekranlara taşınmıştı. Meselâ bir dizide; üç kız arkadaşın bir olup hırs ve kıskançlığın etkisiyle, arkadaşına iftira atılmasını konu edinmişlerdi. İftiraya uğrayanın iç dünyasında yaşadığı travmayı hayal bile etmek mümkün değil!
Verilmek istenen mesajlar, ilkokul 5. Sınıf körpe dimağlara kadar sirayet etti.
Yaşanmış bir vakıa tablonun ne kadar ürpertici olduğunu gösteriyor:
İlkokul 5. sınıfa giden üç kız arkadaş sınıf arkadaşları olan Ahmet’in duygularına karşılık vermediği gerekçesiyle “bize zorbalık yapıyor!” diyerek şikâyet ediyorlar. Annesi; “Benim oğlum bir kıza zorbalık yapmaz.” dese de karşı taraf dinlemiyor. Akşam eve döndüklerinde kızının telefonunu kurcalayan anne üç arkadaşın mesajları karşısında hayretler içerisinde kalıyor. Tamamen kendi kurdukları bir oyun olduğunu hemen anlıyor. Bu vakıa o dönemde meşhur olan diziden çok olumsuz etkilendiklerini açıkça ortaya koyuyor.
Üstad Sözler adlı eserinde bu durumun ehemmiyetine şu sözlerle vurgu yapar: “Elbette hastahanelerin ekseriyetle çoğunluk lisan-ı hâlinden, gençlik saikasıyla israfat ve suiistimalden gelen hastalıktan eninler, eyvahlar işittiğiniz gibi, hapishanelerden dahi, ekseriyetle gençliğin taşkınlık saikasıyla gayr-ı meşrû dairedeki harekâtın tokatlarını yiyen bedbaht gençlerin teessüflerini işiteceksiniz. (...) Elbette, ekseriyet-i mutlaka ile esefler, hasretlerle ‘Eyvah, gençliğimizi bâd-ı heva, belki zararlı zayi ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız’ diyecekler.” (Sözler, s. 135)
Anlaşılan, hissiyatın en yoğun yaşandığı gençlik döneminde ahirete iman ve Cehennem fikri aşılanmadığı müddetçe daha çok “aah-vaah”lar işiteceğiz.
Son yıllarda insanın küçük Cenneti olan aile kurumunu parçalamak için yoğun bir faaliyet içine girildiğini görüyoruz. Kız ve erkek fark etmeden, haram muhabbetler konu ediliyor. Hemen her dizide mutlaka eşlerin birbirini aldatması tesadüf olmasa gerektir.
Bediüzzaman aile kurumuna yapılan taaruzların menfi neticelerini şu şekilde nazara veriyor: “Eğer iman-ı âhiret o hanenin saadetinde hükmetmezse, o aile efradı, herbiri şefkat ve muhabbet ve alâkadarlığı derecesinde elîm endişeler ve azaplar çeker.” 2
“Bazı bir dakika lezzeti için bir mes’ud hanenin saadetini mahveder ve bu gibi hapiste dört-beş sene azab çeker, canavar bir hayvan hükmüne geçer.” 3
Ve bu yapılan tahribatlara karşı Üstadımız ailenin tanımını yaparak, alınması gereken siperi bize sunmaktadır: “Nev-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cemiyetli merkez ve en esaslı zemberek ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir melce bir tahassungâh ise, aile hayatıdır.. 4 Eğer iman-ı âhiret o büyük aile efradında hükmetmezse, güzel ahlâkın esasları olan ihlâs, samimiyet, fazilet, hamiyet, fedakârlık, rıza-yı İlâhî, sevab-ı uhrevî yerine garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık, tasannu, riya, rüşvet, aldatmak gibi haller meydan alır.” 5
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman, Sözler, s. 240. 2- Bediüzzaman, Asa-yı Musa, s. 73. 3- Bediüzzaman, Asa-yı Musa, s. 72. 4- Bediüzzaman, Asa-yı Musa, s. 349. 5- Bediüzzaman, Asa-yı Musa, s. 74.