İnsan nisyandan gelir. Fıtrat farklılıklarından dolayı, şeytan insanları en zayıf noktasından yakalayarak tüm kuvvetiyle dünyaya meylettirip ahireti unutturur. Peki, bizleri dünyaya bağlayan davranışların müptelası mı olmuşuz ki başka bir şey göremez hale gelmişiz? Üstad Hazretleri şu şekilde açıklar: “Şedit bir hırs ve tama’ ile ve şiddetli alâka ve muhabbet ile dünyaya atılır. Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır. Hem kendini kemal-i şefkatle terbiye eden Hâlık’ını unutur. Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez, ahlâk-ı seyyie içinde yuvarlanır…” (Mektubat, s. 473)
Dünyevi bir mevzuda hırs göstermeye başlamak, aynı zamanda ilgimizin ve sevgimizin de aynı oranda artmasına sebebiyet vermektedir. Elde ettikten sonra dahi ‘Tamam!’ diyerek durur muyuz? Yoksa ‘Daha yok mu?’ diyerek tamahkârlık mı gösteririz? Cevabın ne olduğunu iç dünyamızda vicdanımız fısıldıyordur.
Tam bu noktada insan nefsinin ilgisini çeken iki husus üzerinde durmak lazım. “Lezzetli!” ve “Menfaatli!” şeylere bağlanmak. Lezzet deyince akla ilk yeme-içme gelir. Fakat, her insanın fıtrat gereği ilgi alakası farklıdır, dolayısıyla lezzet aldığı mevzular da farklıdır. Basit görünen hobilerimizde, dini hassasiyet gösterilmediği takdirde, ahlâk-ı seyyie içerisine çekilebilme ihtimali yüksektir. Hissiyatımızla akıl devre dışı kaldığından âkıbeti göremez hale gelir; ‘bir dirhem hazır lezzeti bir batman ilerideki lezzete tercih eden hissiyatın mukteziyatıyla” (Lem’alar, s.259) hem dünyada hem de ahirette cehenneme müstahak oluruz. Her daim şefkatle terbiye eden Rabbimizi unutmamak duası ile…