Kâinatın tamamında kendi esmalarını gösterdiği gibi küçük bir kâinat olan insanda da esmalarını derc eden Allah (cc), hususan nisa taifesinde daha belirgin olarak müşahede edilen, rahman ve rahim esmalarına ayna olan merhameti cay-i dikkattir.
Zişuur olan insana kodlanan her sıfatın bir hikmeti vardır. Nasıl ki büyük ölçekte yapılacak olan hamurun önce küçük ölçekte değerlendirilmesi yapılır, daha sonra oranlanarak, büyük ölçekteki hamurla muhakemesi daha iyi anlaşılır. Aynen öyle de ihsan edilen her hissiyat, sıfat ve isim bir tartı hükmündedir.
Bu hakikati teyit eden bir hatıramı örnek vermek istiyorum: Akşam namazını cemaatle evimizde eda ediyorduk. Küçük kızım koltuğun üzerine çıkmış tehlikeli hareketler yapıyordu. Anne yüreği işte bir yanda en Sevgilinin huzurundayım diğer yanda evlâdım. Allah’a emanet diye içimden geçirirken tam kafa üstü düşeceği an yüreğimin hoplayıp, istem dışı ‘hihh’ diye bir refleksle bir ayağımla yastığa vurdum. Namazıma devam ederken akıl durmaz derin düşüncelerde, bir yandan namazıma odaklanmaya çalışıyor bir yandan da başka bir tefekkür boyutundaydım. Düşündüm; ben şurada dünyayı arkama atıp asıl mülk sahibinin karşısına çıkmış “hazır ol!” vaziyetindeyim. Yüreğime derc edilmiş olan bir damla annelik şefkati ile koltuk ucunda duran evlâdım için yüreğim hopladıysa, bendeki bu hissiyatın asıl sahibi kulları uçurumdayken nasıl bir kemal-i merhamet ve şefkatle yaklaşıyordur. Zihin bu âlemde gezinirken burnumun sızlamasına ve gözlerimin buğulanmasına engel olamadım.
Namazım bittiğinde acaba namazıma halel geldi mi diye düşünürken aklıma Peygamber Efendimizin (asm) namaz kılarken torunlarını ayağa kalkarken kucağına alması ve secdeye giderken tekrar kenara bırakması geldi. Rahmet Peygamberinin (asm) torunlarına olan şefkati namazı kılmasına, torunlarını kucağına almasına mani değildi.
Üstad Bediüzzaman’ın, “Şu saray-ı acibin ustasına, yani şu garip âlemin sahibine herşey musahhardır. Herşey O’nun hesabına çalışır. Herşey O’na bir emirber nefer hükmündedir. Herşey O’nun kuvvetiyle döner. Herşey O’nun emriyle hareket eder. Herşey O’nun hikmetiyle tanzim olunur. Herşey O’nun keremiyle muavenet eder. Herşey O’nun merhametiyle başkasının imdadına koşar, yani koşturulur.” 1 ifadeleri gönlümüzü serinletti. Demek ki evlâdıma kendi merhametimle değil, O’nun merhameti ve yine O’nun inayetiyle koşturuldum. Zira merhameti, şefkati, beni, evlâdımı ve bütün mevcudatı yaratan Rabbimizdir.
Bir anlık merhametin gerçekleşebilmesi için kâinat fabrikasının tıkır tıkır çalışması gerektiğine mezkûr pasaj penceresinden bir kez daha idrak ettim. Bütün bu lezzetli, istifadeli hissiyat ve nimetleri ihsan eden Rabbimizin merhametinin büyüklüğünü bir nebzede olsa tefekkür etmek eşsizdi. Aynı zamanda bu kadar eksik ve hatalarımıza rağmen kullarına olan şefkatinden ders almamız gerektiğini düşündüm. O zaman daha iyi, şefkatli, merhametli bir kul olmak için gayret göstermeliyiz vesselâm…
Dipnot:
1- Asâ-yı Musa, s. 262.