Filistinlilere yapılan İsrail zulmünün hız kesmeden devam ettiği, Gazze’ye yönelik amansız ablukanın sürdüğü, Filistin topraklarında yeni yerleşimler adı altında işgalin durmaksızın habire genişletildiği, fanatik siyonistlerin Filistin halkını hedef alan saldırı ve tacizlerinin kesilmediği, İsrail’in Doğu Kudüs’ü de Yahudileştirme inadından vazgeçmediği, Mescid-i Aksa ve Harem-i İbrahim Camilerinin sürekli baskınlara maruz bırakıldığı, zaman zaman ezan sesinin susturulduğu ve bütün bu olup bitenlere dünyanın duyarsız ve seyirci kaldığı bir ortamda Hamas’ın “Aksa Tufanı” ile başlattığı saldırılar üzerine yeniden tırmanan şiddet döngüsünde İsrail her zamanki gaddarlık ve vahşetini bir defa daha sergiliyor.
İsrail hükümeti bir süredir “normalleşme” anlaşmaları yaptığı Arap ülkelerinin, bu yaptıklarına ne diyeceğine dair en ufak bir kaygı bile taşımadan Gazze’yi insafsızca bombalamaya; camileri, okulları ve hastaneleri dahi hariç bırakmadan vurmaya, çocuk-kadın-yaşlı demeden sivilleri katletmeye devam ediyor.
4000 kişinin sığındığı Anglikan Kilisesi yönetimindeki bir hastaneyi vurarak yüzlerce insanı daha öldürmesi, bu vahşetler zincirinin son halkası oldu.
Gerçi bu vahşet ilanihaye bu şekilde sürdürülemez. Hamas’ın saldırıları sonrasında ABD başta olmak üzere belli başlı Batı ülkelerinden aldığı destek, İsrail’in misilleme adı altında yaptığı katliam karşısında, yerini “insanî hukuka riayet” uyarılarına bıraktı. Hastane bombardımanı için “Biz yapmadık, İslamî Cihad örgütü yaptı” iddiasına Biden’ın mütereddit bir tavırla verdiği “destek” çok flu ve belirsiz kalırken, dünya kamuoyunun bu insanlık dışı saldırıdan İsrail’i sorumlu tutan tepkileri büyüyerek devam ediyor.
Bu tepkiler, olup bitenler karşısında her zamanki gibi duyarsız kalan ülke yönetimlerini ve Güvenlik Konseyindeki “ateşkes” çağrısını da veto eden ABD’yi illa ki etkileyecek. Özellikle demokrasinin kökleştiği ülkelerde büyüyen kamuoyu tepkisi, siyonist lobilerin kontrolündeki medyanın olayları İsrail lehine çarpıtmasına rağmen toplumların vicdanını harekete geçirecek ve gidişatın seyri de ona göre şekillenecek.
Bu arada Türkiye’yi yönetenler ne yapıyor?
Hamas-İsrail savaşı patlak verdikten sonra Ankara’nın verdiği ilk mesaj tüm tarafları itidale davet etmek oldu. Ardından Cumhurbaşkanı, Herzog dahil, bazı ülke liderleriyle telefon görüşmeleri yaptı. Dışişleri Bakanı bazı temaslarda bulundu. Zaman zaman kınama açıklamaları yapıldı. Türkiye’nin arabulucu olup olamayacağı noktasında değişik yorumlar seslendirildi.
Ama sonuçta gözle görülür bir netice yok. İşin garibi, İsrail vahşetinin, New York’taki Erdoğan-Netanyahu görüşmesinden sadece birkaç hafta sonra tırmanması. Erdoğan o buluşmada iki ülke arasındaki ortak projelerden söz etmişti. Bu yeni katliam dalgasından sonra da o projeler devam edecek mi? Şimdiye kadarki süreçte tribünlere yönelik hamasî söylemlerin arkaplanında ilişki ve işbirliği hiç kesintiye uğramadan devam ettiğine göre, bu sualin cevabı da belli.