28 Şubatçıların, henüz yeni yeni gelişmekte olan internet yayınlarını zapturapt altına alabilmek için, site içeriklerinin çıktısını basın savcılarına iletme zorunluluğu getirmek gibi “Zihni Sinir proceleri”ne imza attıklarını hatırlıyoruz.
Gelinen noktada aynı zihniyet daha “sofistike” yöntemlerle işini yürütme hesabında.
Bunların son dönemde en yaygın kullanılanı, rahatsız olunan ve duyulması istenmeyen haberlere “bağımsız (!) yargı” eliyle “erişim engeli” konulması ve işi daha da sağlama alıp çift dikiş yapmak için “erişim engeli” haberleri için de ayrıca “erişim engeli” kararı alınması.
Son yıllarda bu tür kararlar o kadar çok verildi ki, artık takip edebilmek dahi zorlaştı.
Ama yine de olup bitenler dikkatle takip edilip her biri tek tek kayda alınıyor ve bunlar raporlanıp muhafaza ediliyor. Demokrasi, basın ve ifade özgürlükleri üzerindeki baskılar kalktığında hepsinin kapağı tekrar açılır.
Tek adam rejimiyle iyice önü açılan resmî ideoloji muhafızlığının yeni hedefi, uluslar arası boyutu da olduğu için kontrol alamadığı sosyal medyayı susturup etkisiz kılmak.
İçeriden ve dışarıdan gelen bütün tepki ve uyarılara rağmen Meclisten geçirilen malûm yasayla öngörülen kısıtlamalar adım adım hayata geçiriliyor. Uymayan sosyal medya şirketlerine önce para cezaları, ardından reklam yasakları... Sırada bant daraltması var.
Herşeyin yerli ve millîsini uydurma furyasında Whatsapp’a karşı Bip kampanyaları ve “siber vatan” söylemleri eşliğinde götürülen bu süreç Türkiye’de iyice tırpanlanan temel hak ve özgürlükleri tümden kullanılamaz hale getirmekten ve ülkeyi dünyadan koparıp içe kapatmaktan başka ne sonuç verir?!!
Gerçi sınır ve engel tanımayan iletişim teknolojisinin verdiği VPN gibi imkânlarla bu kısıtlamalar bir şekilde ve bir ölçüde yine aşılır.
Ama sosyal medyaya da yasak koyan bir ülke imajı bizi Kuzey Kore ve Belarus gibi “dünyadan tecrit edilmişler” sınıfına sokar.
AB adaylığından böyle bir kategoriye savrulmayı kim kabul edebilir ve hazmedebilir?
“Yerlilik, millîlik ve siber vatan” iddiasıyla pazarlanan Bip’in yanına Rus ürünü Telegram’ı katmanın bu mantık ve söylemle ne ölçüde örtüşüp bağdaştığı da ayrı bir bahis.
“Yerli ve millî savunma sanayii”nde kaydedildiği söylenen büyük mesafenin sembollerinden biri olarak yine Rus yapımı S-400 füzelerinin gösterilmesinde olduğu gibi...