Şimdi, yazı serisinin 2. bölümünde sıralamış olduğumuz sorulara bir başka formatta kısa kısa cevaplar vermeye çalışalım. Detaylı cevap ve izahları bu işin ehline-uzmanlarına bırakarak, burada daha çok gözlem ve tecrübeye dayalı bazı bilgileri kısa cümleler halinde sıralamaya gayret edelim.
S: Çocuklarımıza neler oluyor? Neden bozuluyorlar? Niçin hadden aşıp taşkınlık yapıyorlar?
C: Çocuklarımıza maalesef bir haller oluyor. Büyükler vahâmetin az-çok farkında, ama küçükler, sürüklendikleri uçurumun kenarını ne yazık ki görmüyor, göremiyor.
Çağımız, bir yönüyle bilgi ve iletişim çağı. İletişim imkânları ise, alabildiğine kolaylaşıp çoğalarak had safhaya çıktı. Her şeyde olduğu gibi, bu mecrâlarda da iyilik-kötülük, hayır-şer, müsbet-menfi şeyler bütün şiddetiyle varlığını izhâr ediyor. Şer ve kötülük tahrip olduğundan, tahrip de kolay olduğundan, bozulmalar, düzelmelere nisbeten daha hızlı ve daha kolay oluyor.
S: Nasıl bir evlât yetiştirmek istiyoruz? Nasıl bir nesil yetişsin istiyoruz?
C: Kime sorarsanız sorun, ekseriyetle cevap şudur: İyi bir evlât yetiştirmek istiyoruz. Ahlâklı, faziletli, nâmuskâr, dinine-diyanetine bağlı, vatana-millete hayırlı bir nesil yetişsin istiyoruz. Gençlerimiz ilim ve meslek erbabı olsun, medenî dünyada çığır açacak keşiflere, harika buluşlara imza atsın istiyoruz.
“Peki, bu nasıl olur? Bunun için ne yapmak gerekiyor? Nasıl bir yol-yöntem takip etmek icap ediyor?” diye sorulduğunda ise, iyi niyete rağmen, ortaya eğri-doğru, uyumlu-uyumsuz türlü cevaplar çıkıyor. Bilinmeli ki, sadece iyi niyet, iyi neticeye kâfi gelmiyor. Muvaffakiyet için, fıtrat kanunları denilen “adetullah” kanunlarına tevfik-i hareket etmeli.
S: İyi bir insan, ideal bir nesil nasıl yetişir? Hayırlı evlât nasıl yetiştirilir?
C: Hayırlı evlât, hayırlı lokmalarla yetişir. Kursağından haram lokma geçen bir evlât, öncelikle ebeveynine azap çektirir; ardından, toplumun ve ülkenin başına belâ olur.
Çocuk terbiyesi, tâ ana rahminde başlar. Dünyaya geldiği andan itibaren de, ona her türlü helâlin-haramın öğretilmesi ile devam eder. Öğretilecek güzel şeyler için, asla baskı yapmamalı. Her güzelliği muhakkak sevdirerek, izah ve ikna ederek anlatmalı. Bir insan, çocukluğunda sevdiği şeyleri ancak ömrü boyunca devam ettirir.
Bu sebeple, bilhassa okul öncesi dönem ile 15 yaşa kadar olan dönem son derece önemli.
Bu noktada, Üstad Bediüzzaman’ın şu sözünü hatırlamakta fayda var: “Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkil bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdetâ gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabanî düşer.” (Emirdağ Lâhikası-I)
Evet, bu zamanda kimse kendi çocuğunu “çantada keklik” gibi görmemeli. Kimse “Benim çocuğuma bir şey olmaz” deyip de tembellik etmemeli. Çocuğu ilgisiz, sevgisiz, şefkatsiz bırakmamalı. Aksine davrananlar çok aldanır ve büyük pişmanlık duyar. 15’ten sonraki pişmanlık, pek fayda vermez olur.
Asla unutulmamalıdır ki, yeni nesil dediğimiz günümüz çocukları ve gençleri, insanlık tarihinin en câzip, en kolay ve en dehşetli fikrî, ahlâkî ve mânevî hastalıkları ile karşı karşıya bulunuyor. (Devamı var)
GÖZLEM
Temel hafriyatından sular fışkırıyor
Atlas Okyanusu sahilinde bulunan yerleşim alanları, genellikle düzlük ve kumluk arazilerden oluşuyor. Milyonlarca sene sahile vuran okyanus dalgaları, büyük adacıklar ile lagünlerin (haliçler) oluşmasına sebebiyet vermiş.
Buralarda yapılan hemen bütün temel kazılarında, 1-2 metrede su fışkırmaya başlıyor. 15-20 metreyi bulan fore kazıklar (temel beton ve çevre kazıkları) çakılmadan, yüksek katlı binalar yapılamıyor. 5 metreden sonraki hafriyatlarda ise, akan suları tahliye etmek zorlaştığı gibi, bu suları tahliye etmeden de beton dökülemiyor.
Velhasıl, buralarda hafriyat yapmak kolay; ama, yüksek bina dikmek hayli zor bir iş.