"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Adalet bekleyen İslâm coğrafyası

M. Said ZEKİ
29 Kasım 2021, Pazartesi
Müslümanlar bu gün çeşit çeşit zulüm ve istibdat altında inliyor. Kötü ahlâk, ümitsizlik, nemelâzımcılık, şahsî menfaatini düşünmek, yanlış tevekkül, cehaletle hak ve hukukunu bilmemek gibi hastalıklarla boğuşuyor.

Yetmezmiş gibi bir de, cellâdına aşık olurcasına; kendisini sefalete, atalete, zulme sürükleyenlere körü körüne taraftar oluyor. Adetâ; zulme dâvetiye çıkarıyor. Kadere fetva verip ‘biz buna müstehakız’ diyorlar. Cehalet, fakirlik ve ihtilâfla boğuşan Müslümanların zaaflarından istifade eden, Avrupa’nın kâfir zalimleri ile Asya’nın münafık zalimleri de her fırsatta İslâm’a saldırıyor.

YA ZULÜM BİZDENSE...

Evet; şu an dünyanın dört bir yanında, zulüm ve esaret altında inleyen, çoğunluğu Müslüman milyonlarca insan var. Adalet ve hürriyete susamış. Sesini duyurabilen var, duyuramayan da...

Zulme karşı ‘sağır sultan’ rolüne bürünen, görmezden gelen de var; ‘zulüm bizdense, ben bizden değilim’ diye tavır koyan da... İmtihan gereği olsa gerek; herkes kendisine yakın safta yer alıyor. 

Hamiyet ve gayret sahipleri ise; İslâm’a gelen darbeleri, en evvel kendi kalbinde hissediyor.

İki cihan saadetinin mutluluk formüllerini taşıyan İslâm’ın fakirlik, gericilik, terör, istibdat ve cehaletle birlikte gösterilmesi ne kadar acı ve esef verici. Barış ve ilim dininin cehaletle anılması, mensuplarının bir biriyle boğuşması kıyamet âlâmeti olsa gerek.

İLİM VE TEKNOLOJİ SİLÂHI

Her asrın kendi şartları içinde bir metodu varsa, ‘elbette nev’-i beşer, âhir vakitte ulûm ve fünûna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise, ilmin eline geçecek’se, Müslümanların ilme sarılması, düşmanlarına ‘sanat, marifet ve ittifak’ silâhıyla mukabele etmesi kaçınılmazdır. Başka bir ifadeyle; “Onları, sizi mağlûb ettiği silâh ile, yani akıl ile, fikr-i milliyetle, meyl-i terakki ile, temayül-ü adalet ile mağlub edebilirsiniz.”  (Münâzarât-68)

Bu asır ilim asrı olduğu için Hazreti Bediüzzaman göre: “Medenilere galebe çalmak ikna iledir; söz anlamayan vahşiler gibi, icbar (zorlama) ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.”  Maddî savaşı nasıl anlamalıyız, öyleyse? Kuvvet olmalı, lâkin aklın elinde.   

NEREDE KALDI MÜSLÜMANLIĞINIZ!

Hicret imkânı bulamayanlarla, Hudeybiye Ant- laşması gereği iade edilen Müslümanlar ve bunların eşleri ve çocukları Mekke’de kaldılar. Bu mü’minler, işkence ve baskı dayanılamaz hale geldikçe Allah’a yalvarıyor ve bir kurtarıcı göndermesini istiyorlardı. 

Bunların duâ ve niyazlarına bir cevap olarak şu âyetler nazil oldu: “Nerede kaldı Müslümanlığınız! Niçin Allah’ın emrinden uzak duruyorsunuz. Size ne oldu da; Allah yolunda ve “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? (Nisâ Sûresi, 75)

Bazılarının önce savaşı istediklerini, savaş farz kılınınca da; ‘Allah’tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korkuyla insanlardan korkup keşke savaş farz kılınmasaydı’ dediklerini öğreniyoruz. 

ASIL OLAN BARIŞTIR

İslâm’ın, ancak zulmü, baskıyı ve haksız saldırıyı ortadan kaldırmak için savaşa izin verdiği görülmektedir. Maksat, Allah rızâsını elde etmek için, zulmü engelleyip adaleti sağlamaktır. 

Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Ancak mutlak âdil olduğu ve zerre kadar zulme razı olmadığından “Allah rızâsı için savaşmak” adalet, hukuk ve hakkaniyet uğrunda mücadele etmektir. Düşmanın silâhı ile silâhlanmaktır.

MADDÎ CİHAD, MANEVÎ CİHAD

Cihad ikiye ayrılmış. Birisi, büyük cihad olan insanın nefis ve şeytanı ile mücadelesidir. İkincisi ise, zulmü engellemek için maddî olarak düşmanla harp etmektir ki, bu da küçük cihaddır.

Maddî cihad, günümüzde çok suistimal edilmektedir. Bazı aşırı görüşler, cihadı zulüm ve eşkıyalıkla izaha kalkışıyor. Bazıları da, buna tepki olarak maddî cihadı tamamen inkâra gidiyorlar.

Orta yol ise, her şeyi yerli yerine koymakla olur. İslâm’da maddî cihad da, manevî cihad da vardır. Manevî cihad, bütün Müslümanlar üzerine farzdır, devamlıdır, asıldır. Maddî cihad ise, barış ve diplomasi yolları tükendiğinde; yukarıda geçtiği üzere, zulmü, baskıyı ve haksız saldırıyı def etmek için İslâm devleti ve devletin ordusu üzerine farzdır. Geçicidir, zaruret çıktığında olur. Hemen belirtelim ki; maddî cihad yetkisi şahıslara değil, devlete verilmiştir. İslâm adına yapılan terör eylemleri cihad değil, İslâma ve insanlığa cinayettir.

Asıl olan barıştır, muhabbettir, müsbet harekettir. Akıl, ilim ve kalem ile ikna metoduyla adaleti temin ve tesis etmektir. İslâm coğrafyası ilim ışığı ve adalet bekliyor.

Okunma Sayısı: 1611
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • bilalim

    29.11.2021 21:24:48

    Kanaatimdir islam toplumu gözümüzün nuru (s.a.v) den sonra( 200-300 sene ) cihadı yanlış telakki etmesi üzerine. Zira cihad islama davet ve islama dahil olunmak üzere perde önündeki manilerin defi şeklinde olmalıydı.. Ne Hikmetse ekseriyetle maddi zenginlik bakımından bol kazançlar elde edilebilen ülkelere savaş açılmış ve buraya İslamiyeti götürdükleri şeklinde bir savunma mekanizması geliştirilmiş… misal Afrika’nın iç kesimlerine cihad ! Hiç yapılmamış

  • H.ibrahim Karahan

    29.11.2021 05:54:04

    Allah razı olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı