Bakara’nın son âyetindeki üçüncü duâmız aslında ikinci duâmızın daha ısrarla tekrarıdır: “Ey Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimiz şeyi bize yükleme.”
Âyetin başındaki müjde bu duâlardaki sıkıntımıza imdat olmakta: “Allah bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez.” Üstadın satırlarında “teklîf-i mâlâyutak” şeklinde ifade edilen bu mânâ, imdadımız, müjdemizdir. Ama yanı sıra da mesuliyetimizin ikazcısıdır.
“Teklîf-i mâlâyutak”, insana yapamayacağı, gücünün yetemeyeceği şeyi teklif etme işi. Evet Rabbimiz Rahman ve Rahim’dir, bize gücümüzün üzerinde teklifde bulunmaz. O halde yapılan teklif yapabileceğimiz, gücümüzün dahilinde olan işlerdir. Gözümüzde büyütmeye, minderin dışına çıkmaya hacet yoktur. Bu tekliflerin yerine getirilmesinde ise üç sabra sırtımızı dayamalıyız. Üç sabır; taate sabır, masiyete sabır, musîbete sabır. Yani; ibadeti devam ettirmeye sabır, günah işlememeye sabır, belâlara isyan etmemeye sabır. Bunlar için yine Rabbimizden “Lâ havle..” niyazı ile yardım isteriz. Bu mevzuda numune alacağımız ziyadesiyle kardeş ve büyüklerimiz mevcuttur.
Mesuliyetimizin ikazcısı dedik. Evet, elhak gücümüzün üzerinde teklif yok, ama gücümüz dahilindeki teklifleri de ihmal etmemek, ihlâsla yerine getirmek, ikazı yapılmakta.
Âyetin bu kısmında geçen “Takat getiremeyeceğimiz” ifadesinde çoğul eki kullanılmış. Burada na’büdü (biz) yine bir hatırlatma yapmakta. Duânın topluca yapılmasının daha mükemmel olacağı işareti var. Her insanın himmeti ve gayreti ayrı ayrıdır. Bunların bir araya gelmesi ise daha tesirli olur.
Allah, kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez. Ancak, taşıma vasfını devamlı arttırır. Zaten burada da her taşıdığımız yükün altından izn-i İlâhî ile kalktıkça yeni yükleri kaldırmak için duâ ediyor ve yardım istiyoruz. Her indirdiğimiz yükü, sırtlandığımız ile karşılaştırdığımızda ise ilk zamanlardakinden daha ağır yükleri kaldırdığımızı fark ederiz.
Âyette takat olunamayacak, kaldırılamayacak şeylerden maksad önceki kavimlere yüklenilen yüklerin bize yüklenilmemesi, yüklenilirse takat getiremeyeceğimiz manası anlaşılmaktadır.
A’râf Sûresi’nin 157. âyetinde takat getirilemeyecek yüklerin hafifletildiği ile alâkalı müjdeler var.
“Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil’de vasıfları yazılı o ümmî Peygambere tâbi olurlar. O Peygamber ki kendilerine meşrû şeyleri emreder, kötülükleri yasaklar, kendilerine güzel ve hoş şeyleri mübah, murdar şeyleri ise haram kılar, üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. Ona iman eden, onu destekleyen, ona yardımcı olan ve onunla beraber indirilen nûra tâbi olanlar var ya, işte felâha erenler onlardır.”
Bu duâ âyeti ve devamındaki nidalar tamamen teslimiyeti, teslim olmayı ifade eden mânâlardır. Hadsiz ihtiyaçlara müptelâ, nihayetsiz düşmanlara hedef olan insanın ruhu, bu duâ, bu teslimiyet ile öylesine bir dayanak ve öylesine muhteşem bir istinad bulur ki bütün ihtiyaçlarının karşılanacağı rahmet hazinesi, bütün düşmanlarının def edileceği ve sığınacağı kaleyi, takatının üzerindeki herşeye karşı dayanma güç ve kuvvetinin verileceği hidayet ve inayeti bu teslimiyetle bulabilir. Resûl-i Ekrem’in (asm) getirdiği esaslar insanın fıtratına uygun, tahammül edebileceği yükler ve vazifelerdir. Kaldı ki hususî hallere de ruhsatları olan kolaylıklar da mevcuttur. Dolayısıyla duâ kabul olunmuştur. Mi'rac dönüşü muhteşemdir. “Bakara Sûresi’nin sonunda iki âyet vardır ki, bir gecede okuyana onlar yeter.” 1 müjdeli hadisi ile bir sonraki dördüncü duâmızdaki nidâlarımızda buluşmak üzere inşallah…
Dipnot: 1- Kur’ân Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., c.1, s. 456.