Türk-İş geçtiğimiz hafta sonu açlık ve yoksulluk rakamlarını açıkladı. Buna göre, açlık sınırı 14 bin 431 lira olurken yoksulluk sınırı 47 bin lirayı aştı. Bekâr bir çalışanın “yaşama maliyeti” de aylık 18 bin 796 liraya ulaştı.
TÜİK emekli ve çalışanın maaşlarını doğrudan ilgilendiren yıllık enflasyonu da 64.77 olarak açıkladı. 6 aylık enflasyona göre SSK ve Bağ-Kur emeklisine 37.57, memur ve emeklisine ise yüzde 49.25 oranında zam yapılacak.
Geçtiğimiz Temmuz ayında memurlara seyyanen 8 bin lira zam yapıldı. Emeklilere bu zam yansıtılmazken, çalışan-çalışmayan ayrımı yapılarak sadece bir defaya mahsus 5 bin lira verilmişti. Sonrasında çalışana da büyük bir alây-ı vala ile 5 bin lira verildi!
Emeklilerin büyük bir kısmı 7.500 lira maaş alıyor. Yeni zamla birlikte bu maaşları ancak 10.317 liraya çıkacak. Hükümet memur emeklisine verilen zam kadar verse de, SSK ve Bağ-Kur emeklisinin maaşı 11 bin lirayı bile bulmayacak. Maaşlar zamla birlikte asgarî ücretin çok altında kaldı. En az asgari ücret kadar olsun taleplerine kulak tıkandı!
Bu da açlık sınırının 14.500 lirayı bulduğu bir dönemde emeklinin bir yıl boyunca aç kalmaya devam edeceğini gösteriyor.
Yani, emekli zaten açtı, aç kalmaya devam edecek…
Aldıkları ücret artık “sefalet ücreti” dahi değil. Zamlar ardı ardına gelirken, maaşlar daha cebe girmeden erimeye başladı.
Şimdi çıkıp kimse “Çalışanı ve emekliyi enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz” masalları okumasın, zira kimse inanmıyor. Yıllardır enflasyonun altında inim inim inleyen emekli ve çalışanın durumu bu yıl daha da kötü olacak. Maliye Bakanı enflasyonun 2026’de tek hanelere ineceğini söylediğine göre, iki yıl boyunca asgari ücretli ve emekli enflasyonun altında ezilecek, millet geçim derdi çekmeye devam edecek.
Bakalım geçim sıkıntısının altında ezilen milyonlarca insanın 31 Mart’ta tepkisi ne olacak? Sandıkta söz çalışan ve milyonlarca emekli ve yakınının da olacak…
***
Yürekten temenni
Yeni yıl dolayısıyla herkes kendi cephesinden mesajlar yayınladı. Bu mesajlardan bazıları ülkenin bütün sorunlarını özetledi.
Demokrat Parti İzmir Milletvekili Salih Uzun, “Huzurumuz pek yoktu; huzur gelsin. Adalet hiç yoktu; adalet gelsin, hukuk alanına dönelim. Tolerans kayboldu; tolerans, hoşgörü, itidal gelsin. Biliyorum bunlar sadece temenni ile gelmez ama yine de yürekten temenni ediyorum” mesajını paylaşırken pek çok şeyi bünyesinde barındırması açısından örnek bir mesaj oldu.
Aynı temennilere biz de katılıyoruz. Bu temenniler gerçekleşir mi? Çok zor, hatta imkânsız gibi…
***
Yandaşlığın da bir seviyesi olmalı
Bu hükümet döneminde bazı medya organları el değiştirirken “yandaş” diye ifade edilen bir medya haline geldi.
Bu medya çoğu zaman işi öyle ileri seviyelere götürüyor ki, iktidarı bile şaşkına çeviriyor! Doğruyu da alkışlıyor, yanlışı da… Bir gün ak dediğine ertesi gün pişkinlikle kara diyebiliyor.
Haber kanallarından birisi Erdoğan konuşurken, “Satın alma paritesine göre Türkiye’nin dünyada birinci, Avrupa’da dördüncü” olduğunu ekranlara yansıtması da bunlardan birisi. Bu nasıl oluyor diye merak edilirken, meğer Erdoğan Türkiye’nin dünyada 11. olduğu söylemiş.
Düzeltmişler ama özür dilemeden…
Bu editoryal hata olarak kabul edilebilir mi?
Yandaşlıkta bir yere kadar olmalı…