Son 10 yılda bu kadar gündem yapılmasına rağmen azalma eğilimi göstermeyen ve inatla artmaya devam eden bir mesele: Kadına şiddet.
Bu mesele elbette gündem olmalıdır, insana zarar veren ve insanı değersizleştiren her meselenin gündem olması gerektiği gibi... Ancak neyi niçin gündem yaptığımız önemli.
Süreci değil sonucu odaklayan; sonuçlanmış vak’anın nasıl, ne tür hislerle, nerede yapıldığını didik didik araştıran, ama süreci meydana getiren sebepleri görmeyen ve görmediği için çözüm üretemeyen, zaten çözüm üretmek pek de umrunda olmayan...
Eleştiren, ama olayları tahlil etmek için değil, insanları baskı altına alarak gündemi kendine göre belirlemek için bunu yapan, ses çıkarmayı seven, ama gündem olmasını isteği vak’aları seslendiren; yaşanan kötü olayları, belirlediği amaç için alet eden ve olumsuz vak’aları, hedeflediği yere ülkeyi getirebilmek için kullanan...
Her şeyde mantık arayan, ama ülke sorunlarına gelince mantığı devre dışı bırakan, ‘eşitlik, eşitlik!’ diye bağırırken her nasılsa insanı sınıflara ayıran, şiddetin kadına yapılınca gündem olması gerektiğini düşünen ve kadına yapılan şiddeti faili erkek olunca mesele yapan, kadının da kadını ve erkeği, yaşlıyı ya da çocuğu istismar edebildiğini görmeyen...
Kategoriye ayırmakla uğraşan ve sadece bir kesimi temize çıkarmaya çalışan, kesin ve net bir ifade olan ‘İnsana şiddet!’ cümlesini aklına sığıştıramayan, bir kesim hakkında konuşurken genelleyerek konuşan, ama insanlığın bir bütün olarak ele alınması gerektiğini bilmeyen ve aslolanın ‘insan’ olduğunu görmeyen, bir kesimi hedef gösteren, ama o kesimin de aslında çözümün bir parçası olabileceğini düşünmeyen...
Meseleleri çözmek için hislerle değil uslarla hareket etmeyi bilmeyen, şiddet fiilini gösterenin anadan doğma böyle olmadığını, bir süreçten geçtiğini ve önemli olanın bu süreçleri düzeltmek olduğunu düşünmeyen, kendi fikrini yaymak için kaos ortamı oluşturan tavırlar ve bu tavırları ısrarla sürdüren kesimler olduğu müddetçe kadına-erkeğe, yaşlıya-çocuğa, hastaya-doktora, yani insana şiddet meselesi bitebilir mi?
Ben bu yazımda olumsuz çağrışımlar yapan kelimeleri kullanmaktan sakınırken ve ‘şiddet’ kelimesini kullanınca bile içime şüphe düşerken, işlenen suçların görüntülerini, vicdanları ürperten vak’a fotoğraflarını, faili yakalamak için kullanılan kayıtları, ‘son anı, son hali, son kali’ diye vicdanları ürpermeden paylaşabilenleri dinlediğimiz, izlediğimiz, hak verdiğimiz müddetçe onlar konuşmaya, bunları paylaşmaya devam edecek. Gündem hakkında kendilerince bir çerçeve çizecek, bu çerçevenin dışına çıkılmasına izin vermeyecek, olayları aydınlatacak soruların sorulmasına tahammül edemeyecek ve sınırlanmış akıllarıyla akıllarımızı sınırlamaya devam edecekler.