Bugün, Nurun mühim erkânlarından, Bayram Yüksel Ağabeyin vefatının yirmi dördüncü sene-i devriyesi.
Zaman, sür’atle akıyor, dün gibi yakın zamanda vefat eden dostlarımızın, bir bakıyorsunuz, vefatının üzerinden seneler geçmiş.
Ankaralı olmamız ve Nurları da burada tanımamız hâsebiyle, Üstadın, Ankara’da bulunan talebeleri ile orada müşerref olmamız bizim için bir şanstı. Nur sohbetlerine ilk gittiğim yerde, ilk tanıdığım ağabeyimiz Yüzbaşı Refet Barutçu idi. Daha sonraları Bayram Yüksel ve Said Özdemir ağabeylerle mülâki olduk.1974 senesinde, bir sene kadar Said Ağabeyin İhlâs Kitabevi’nde çalışarak onu yakından tanıdık.
Bayram Ağabeyle ise, Hacı Bayram 27 dershanesinde bulunduğu zaman oradan ayrıldığı 1975 senesine kadar, hep beraber olduk. Biz ondan çok şeyler öğrendik. Meselâ, Risale-i Nur sohbetlerinde cemaate ders okuyanlar için, “normal olarak yarım saatten fazla okumayın kardeşim, en fazla kırk dakikayı geçmeyin!” derdi.
Birçok hâsletine vâkıf olmuştuk. Dizinin dibinde oturup çok hatıralarını dinlemiştik. Bunları, eski senelerde yazdık. Ama onun bilmediğimiz cihetleri de vardı. Benim gibi çok kimsenin bilmediği, Bayram Ağabeyin şoförlüğü idi. Onun hizmetlerde kullandığı bir arabası vardı. Onu süren de şoförü “Hacı Mehmed” Ağabeydi. Ama hiçbir gün, Bayram Ağabeyin araba sürdüğünü görmemiştik. Peki, Bayram Ağabeyin şoförlüğü ne idi? Bir gün, bir vesileyle bir araya geldiğimiz birkaç ağabeyimizle beraberken, Bayram Ağabeyi de o sohbet zeminine dâvet ettiler. Onu araba ile getirme işi de bana havale olundu. 27’ye gittim, zili çalıp kapıyı açan ağabeyimize geldiğimi söyledim ve beklemeye başladım. Birazdan Bayram Ağabey geldi. Arabaya bindi, beni görünce biraz şaşırdı. “Ooo kardeş, sen de mi araba sürüyorsun?” dedi. Yola da koyulmuş, sohbet ede ede gidiyorduk. “Evet ağabey, işte, âcizane becermeye çalışıyoruz” dedim. “Maşâallah, maşâallah kardeşim” dedikten sonra “Osman kardeş, sen benim de şoför olduğumu biliyor muydun?” dedi. Afalladım, daha doğrusu, hiç bilmiyor ve tahmin de etmiyordum. “Yaaa kardeş… ben de şofördüm. Ama Üstad Hazretleri, beni araba sürmekten menetti. O gün bugündür de sürmüyorum” dedi. Orada bu hâsletini de öğrendiğim için sevindim. Bazen, yeri gelip de arkadaşlara anlattığımda, onların da benden öğrendiğini müşahede ettim.
Bayram Ağabey ile benim Risale-i Nur dairesine girmemiz,aynı yaşlarda, 16-17 yaşlarımızda olmuştu. Böyle bir ortak hususiyetimiz de vardı.
1972 senesinden sonra, Ankara merkezli “Yeni Asya muarızlığından” çok muzdaribti. Bir gün bu meselede ihtilâfa düşen arkadaşlarla, bu mevzuuyu sormak için Bayram Ağabeyin yanına gittik. Ben hep, kendi kendime diyorum “Üstadın talebesi ağabeylerin ekserisi, velî hükmündedir” diye. Aynen orada, o da tezahür etmişti. Baktık, yanındaki birkaç zat ile konuşuyorlar. Bir de “Soralım” diye yanına gittiğimiz mevzuu hakkında konuşmuyorlar mı? Şaşırıp kaldık. Tam biz gidip, oturup, konuşulanları dinlediğimiz yerde, sözlerini şöyle tamamladı: “İşte yaaa kardeşim, gazetede (Yeni Asya) Üstadımızın hayatı neşroluyor. (N. Şahiner’in yazdığı Tarihçe-i Hayat). Gazeteye muârız olan, Üstadımıza muârız olur. Üstad’a muârız olmak, Risâle-i Nur’a, Allah muhafaza İslâmiyet’e karşı gelmek gibidir” dedi. Şaşırdık tabii. Biz sormadan, ihtilâflı suâli hâlletmişti.
O senelerdeki, bu ihtilâflardan, hem rahatsız oluyor, hem de, ittihadın bozulmaması için, çok gayret ediyordu. Dışarı çıktığı zaman, bazı arkadaşları ziyâret eder, onlara muhabbet telkin ederdi. İhlâs Kitabevi’nde çalıştığım zaman, Ulus’a doğru yayan giderken, yürüdüğü kaldırımı değiştirir, karşı kaldırımda olan bizim dükkâna gelir selâm ve hatır sorup, öyle giderdi.
Onunla olan hatıralarımız çoktur. 1975 senesinde Ankara’dan ayrılıp, Isparta’ya yerleşmişti. Birkaç sene sonra, ben de orada, kısa dönem askerlik için gitmiştim. Bir izin dönüşü Pazar günü idi. “Bayram Ağabeyi de ziyâret edip, öyle birliğime gideyim” dedim. Yanına gittiğimde, beni görünce çok sevindi. Konuşup, sohbet ettik. Vaziyetimi, askerliğimi anlatıp, akşam müsaade isteyince, bizi bırakmadı. “Kardeş, burada güzelce banyonu filân yap, sabah içtimadan evvel git” diye yine müşfikâne tavrını göstermişti. Ertesi sabah, birliğimize gidince, bizi gören arkadaşlar; “Neredesiniz ya?” deyip, sitem ettiler. Meğer o gün erken gidenlerin önüne çuvallarla patates, soğan koyup soydurmuşlar. Bayram Ağabeyin bizi bırakmadığının hikmetini anlayıp, içimden “ah Bayram abim!” dedim.
Bayram Ağabeyim, bu hatıraların tekrar gözümün önüne gelmesine sebeb oldu. Allah rahmet eylesin. Makamı cennet olsun!