“İnsanın hayat-ı hayvaniyeden aldığı lezzet bir serçe kuşunun lezzeti kadar değildir.”1
Bu ifade, Bediüzzaman Said Nursî’nin Mesnevî-i Nuriye adlı eserinde geçmektedir.
İnsanın dünya hayatındaki fizikî ve dünyevî zevklerinin sınırlılığını ve yüzeyselliğini vurgulamaktadır. “Hayat-ı hayvaniye” ifadesi, insanın sadece biyolojik ve fizikî ihtiyaçlarına dayalı bir hayat tarzını ifade eder. Bu tür bir hayat, yeme, içme, uyuma gibi hayvanî ihtiyaçların karşılanmasından ibarettir.
Bediüzzaman burada, insanın sadece bu ten zevklerine odaklandığında, aldığı hazzın bir serçe kuşunun hazzından bile daha az olduğunu söylemektedir. Bunun sebebi, insanın sadece maddî yönüyle değil, aynı zamanda manevî ve ruhanî yönüyle de bir varlık olmasıdır. Eğer insan yalnızca biyolojik ihtiyaçlarını gidermeye çalışırsa, varlığının asıl gayesini kaçırır ve derin bir tatmin hissi bulamaz. Oysa serçe gibi hayvanlar, kendi varlık gayelerine uygun olarak yaşadıklarında, daha doğal bir tatmin ve lezzet elde ederler.
Ayrıca bu ifadeler, insanın ruhanî ve mânevî yönünü ihmal etmemesi gerektiğine dair bir uyarıdır ve gerçek lezzetin ancak Allah’a yönelme, manevî ve ahlâkî bir hayat yaşama yoluyla elde edilebileceğini ima eder.
Bediüzzaman yine aynı eserinde şöyle der: “Çünkü insanda hüzün, keder, korku var, onda yoktur. Fakat cihazat, hissiyat, duygular, istidadlar itibariyle hayvanların en a’lâsından fazla lezzet alır. İnsanın şu vaziyetine dikkat edilirse anlaşılır ki: Bu kadar cihazat, bu hayat için olmayıp, ancak bir hayat-ı bâkiye için kendisine verilmiştir. Ve keza insan saltanat-ı rububiyetin mehasinine nâzır ve esma-i kudsiyenin cilvelerine dellâl ve kalem-i kudretle yazılan mektubat-ı İlâhiyeyi mütalaa ile mütefekkir olduğu cihetle, eşref-i mahlukat ve halife-i arz olmuştur.”2
İnsan kendisine verilen akıl, irade ve ruh gibi hissiyatlar, duygular ve cihazatlar vasıtasıyla, mahlukatın en şereflisi ve arzın halifesi durumundadır.
Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nuriye, s. 197.
2- Age., s. 197-198.