İnsan bir taraftan günaha, diğer taraftan iyiliklere potansiyellidir. Bir kefede iyilik diğer kefede kötülük vardır. İnsan bu iki kefe arasında gider gelir.
Soru şu, insan -nefsi istememesine rağmen- iyiliklere meyilli hale gelebilir mi? İnsanın kendisine veya başkalarının ona gıyabında yaptığı tövbe istiğfar, onun kötülük yapma meylini kırar. Özellikle de bir cemaatin tesbihatına dahil olmak kişinin çok yönlü kötülüklerden uzaklaşmasını netice verir.
Diğer taraftan kişinin duâ ve tevekkülü kişinin iyilik yapma meylini arttırır. Yine bir de bir cemaatin duâlarına, tevekkülüne dahil olmak çok yönlü iyilikleri yapar hale gelmek anlamı taşır. Normal şartlarda o iyiliği yapmayı düşünmezken, şahs-ı manevinin duâları ve Allah’a tevekkülü kişiyi gıyabında iyiliklere meyilli hale getirir. Bu olağanüstü pozitif bir kapsam alanıdır. Duâ, âciz insanın sınırlı gücüne, Yaratıcının sınırsız gücünü katmaktır. Buna insanın kendisinin bile akıl erdirebilmesi güçtür.
Böyle bir durumda insan, artık sadece görünen tarafıyla insan olmaz. Binlerce kadın, erkek; genç, yaşlı, çocuk size duâ eder hale gelir. Onların aralarındaki bir masumun duâsının kabul olması yeter. Bir de bakmışsınız ki, iyilik niyetiniz olmadığı, bu yolda adım da atmadığınız halde bir iyilik enerji dalgasının içinde kendinizi bulursunuz. İşte bu güzel netice o şahs-ı manevinin duâlarının ve tevekkülünün içinde olmaktandır. Böyle bir iyilik iştirak hali, insan dünyadan ayrılsa da manen devam eder. Kötülüklerden çekinmek ve iyilikleri yapar hale gelmek nimetlenmektir. İyilikleri Allah’tan, kötülükleri nefsinden bilmek bu yönüyle imtihandır. İnsanın iyilikleri sahiplenme hakkı yoktur. Şahs-ı manevinin duâ ve tevekkülü, o şahs-ı manevî içindeki fertlerin iyilik yapma, kulluk sergileme gibi olumlu adımları atmasını kolaylaştırır.
Burada şahs-ı manevinin duâsı, insanın kendi cüz’î iradesi istemese de o şahs-ı manevinin güçlü enerjisi kişiyi o iyiliği yapar hale getirir. Güçlü şahs-ı manevî, kişinin tek başına yapamayacağı çok iyilikleri, güzellikleri katbekat kişiye kazandırır. Ferdi teşebbüsten ziyade, bir şirkete dahil olmanın kazancının yüksek olması bundandır.
Ne mutlu şahs-ı manevinin bu yüksek enerjisine liyakat kesbedebilenlere!