"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İstişare ahlâkı ve istişarecinin ahlâkı

Sebahattin YAŞAR
08 Ekim 2012, Pazartesi
Meşvereti güçlendirmek...

Siz de zaman zaman şöyle cümleler duyuyor musunuz; “Yahu kardeşim, bir konu ne zaman meşverete gitse, istişare edilse, o konu, teklif edilen konu olmaktan çıkıyor, daralıyor, apayrı bir hale bürünüyor.”
Bu tür cümleler, bir iç niyetin görüntüsüdür. Yani aslında böyle bir cümlenin arka planında ne var biliyor musunuz? “Yahu kardeşim ne gerek var istişare etmeye. Her şey istişare mi edilir. Zaman zaman da vereceksin kararı. Biz nasıl olsa bu konu üzerinde düşünmüşüz, taşınmışız ve bir tecrübe gündeme geliyor. Bunun daha lamı cimi olur mu?”.
Daha bir ileri ifadesi ise, “Ben teklif ediyorsam, daha bunun neyini istişare edeceksin? Teklif ettiğim gibi kabul edin, rahat edin...” vardır.
Tabiî bu açıkça söylenmese de ima ile, yorumlar ile, konumunu kullanmak ile muhataba taşınmış olabilir.
Oysa bu tutum, istişarenin ruhunu kavrayamamak anlamındadır. Yani akla gelir ki, istişare ahlâkı, istişarecinin ahlâkıyla da alâkalıdır. İstişare edenlerin, Kur’ân’ın istişare emrini uygulayan peygamberin uyguladığı şekilde bir istişare yapması, aslolandır.
İstişâre, bir işe başlamadan evvel, bilgisine, tecrübesine ve ahlâkına îtimâd edilen kimselerle fikir alış verişinde bulunmak, onlara danışmaktır. Cenâb-ı Hak: ‘...(Yapacağın) işlerde onlarla (mü’minlerle) istişâre et. (Bir işe) azmettiğin zaman da, artık Allâh’a tevekkül et. Muhakkak ki Allah, kendine tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 159).
Yine, “...Onların işleri, kendi aralarında istişâre iledir...” (eş-Şûrâ, 38).
Demek ki istişâre, Müslümanların mühim vasıflarından biridir. Nitekim Peygamber Efendimiz’in (asm) hayatına bakıldığında, her işinde istişâre ettiği görülecektir. Ebû Hüreyre (r.a.): “Resûlullah’dan (asm) daha fazla dostlarıyla istişâre eden bir kimse görmedim.” (Tirmizî, Cihâd, 35/1714) demektedir.
Bir konunun ilgilileriyle istişare edilmesi, kişisel görüşlerinin olgunlaşması, mükemmelleşmesi ve törpülenip, ortak bir doğruya ulaşması anlamı taşır.
Elbette kiminle istişare edildiği, nasıl bir niyetle istişare edildiği, maksadın ne olduğu gibi konular da istişarenin sıhhati açısından önemlidir. Çünkü yanlış işler içindeki insanlar da istişare etmektedirler. Meselâ, Firavun’un istişare ettiği bir ‘danışma meclisi’nden bahsedilmektedir.
 İstişare, bir mü’min vasfıdır. Ama, kâfirde mü’min vasıfları, mü’minde de kâfir vasıflar bulunabilmektedir. O zaman ister istemez, İlâhî kanun, kâfire muvakkat bir galibiyet, mü’mine de muvakkat bir mağlûbiyet verecektir.
İstişarede Allah’ın bir emrine riayet, İlâhî rızayı gözetme vardır. Onun için istişare edilen kimseler, istişare kurallarına riayet ve istişare niyeti ve Allah’tan korkan insanlarla yapılacak istişareler anlamlı sonuçlar verebilecektir.
Hasan-ı Basrî Hazretleri de, “Vallâhi, istişâre eden kimseler muhakkak önlerindeki tercihlerin en iyisine yönlendirilirler.” buyurmuş ve; “...Onların işleri, kendi aralarında istişâre iledir…” (eş-Şûrâ, 38) âyetini okumuştur. (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 258)
Bediüzzaman Hazretleri de, “Müslümanların hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyedeki saadetlerinin anahtarı meşveret-i şer’iyedir.” diyerek, bu konuyu eserlerinde özel bir hassasiyetle ele almıştır.
O zaman, kişisel görüşleri meşveretin önüne koymak, vebali üstlenmek anlamına gelecektir. İstişare, görüşme ortamında her türlü görüş ve düşüncenin savunulmasına izin verilmesi, ama konu olgunlaşıp, bir noktaya doğru gelindiğinde, bu güçlü halata sahip çıkmak, bu dövülmüş demir olan çeliğe sahip çıkmak olması gerekendir.
İstişare, Kur’ân’ın bir dersini talim etmektir.
İstişareye inanmak, onun güçlü olduğuna itimat etmek, Kur’ân’a inanmak ve güçlü olduğuna itimat etmektir. Yani Kur’ân, ‘istişare edin’ diyorsa ve ‘istişare edenler övülüyorsa’ bir konuya farklı yorumlar getirmek, onu farklı boyutlara çekmek, Kur’ân’ın bir emrine muhalefet değil midir?
İstişarenin örselendiği, önemsizleştirildiği, gücünün hafifletildiği bütün kanaat, yorum, tenkit ve düşünceler, tavır ve tutumlar Allah nezdinde birer vebal taşır. Ve ortaya çıkacak vaziyet tam bir kargaşadır. İstişarenin olmadığı yerde, kişilerin istibdadı vardır.
Nerede bir istişare etmeyi hafife alan varsa, onu önemsizleştiren, onun çıkardığı kararların hukukunu korumayan, o kararları tartışmaya açan, kararların gereğini yapmayan kişi, o, aslında şahs-ı manevî ile problem yaşıyordur.
Kendi teklifi kabul olmadı diye, alınan bütün kararların karşısında yer almak; kendisini desteklemeyeni dışlayan bir yapı içinde bulunmak hakikaten tam bir mahrumiyet halidir.
İstişare etmeyi yaygınlaştırmak, ene şişkinliklerini, benlik homurtularını yok etmek anlamındadır.
İstişarenin yapıldığı yerde, Allah’ın rahmet ve bereketi vardır. Onun için bu muhteşem Kur’ân dersini, emrini hayatımızın her noktasına taşımak bir kulluk halidir.
Kişinin ortaya attığı teklif, içinde harikalıklar içerse de, o teklifin altında ciddî bir istişare edilmişliği yoksa, o dahi teklifler, harikalıklar kesinlikle sağlıklı bir sonuca gitmeyecektir. Yani bu şu demektir, içinde sağlıklı istişare edilmişlik yoksa, savunulan şey ne olursa olsun, eksiktir, noksandır.
Peygamber Efendimiz (asm): “İstişâre yapan hüsrâna uğramaz, istişâre eden pişmân olmaz, iktisatlı olan fakir düşmez.” buyurmuşlardır.
‘İstişare eden, pişman olmaz.’ın karşıtı ise, ‘istişare etmeyen pişman olur.’
İstişare, bir teklifi törpüleyebilir, ayıklayabilir, farklı tasarruflar yapabilir, -bu onun tabiatı gereğidir- bu zaten yapının sağlamlığına işarettir.
İstişarenin altında İlâhî emre itaat vardır, istişare etmemeyi veya istişare edilmiş bir konuyu güçlü tutmamayı savunmak, nefis ve şeytandandır.
Ve en önemlisi de, meşveret edilerek alınan bir karar, herkesin ortak kararıdır. Karar alınmışsa, artık farklı düşünce yoktur. Ortak karar vardır.
Evde, işyerinde, okulda, hayatın aktif yaşandığı her yerde, istişareyi yaygınlaştırmak esastır. İstişarenin güçlü olması, şahs-ı maneviyi de güçlü kılar.
Kendi görüşünü savunurken, istişareye burun kıvıran insan, elbette önce Allah’ın gadabına uğrayacak sonra da çevresi tarafından yadırganacaktır.
Evet, istişareyi önemsemek, şahs-ı maneviyi güçlendirmektir.
İstişare ahlâkı olan bireylerden oluşan topluluk, Allah’ın rızasına uygun yaşayan bir topluluktur. Böyle bir topluluğun verilecek kararlarda hata yapma riski azalacaktır.
Meşveret, bir cemaatin, bir topluluğun hukukunu ilgilendiren bir konuda yapılıyorsa, durum daha da önemlidir.

Okunma Sayısı: 2090
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hacer BİRCAN

    10.10.2012 00:00:00

    İştişare ile verilen kararlarda en mükemmel kararı verme olasılıgı daha yüksek daha az hata yapıyoruz

  • mehmet yaykal

    8.10.2012 00:00:00

    sabahaddin beyAllahrazıolsun.meselelerinözünüveruhunusöylüyorsunuz..buhusustanekadartahşidatyapılsayinedeazdır ALLAH sizlerdenrazıolsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı