"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

‘Küsmek’ üzerine okuyucu yorumları

Sebahattin YAŞAR
03 Ekim 2012, Çarşamba
Belli bir dönemde, bir konu üzerinde yoğunlaşınca, o konu daha bir senin olmaya başlıyor. Biz de yaz boyu ‘Çarşamba Yazıları’mızı, ‘küsmek’ üzerine teksif ettik. Doğrusu böyle olunca, gittiğimiz her yerde insanların ‘küsmek’ hatıralarını dinlemeye başladık.
Birbiriyle küs olan o kadar çok insan var ki.
Bu hiç de hoş değil.
Yani bir mü’mine hiç mi hiç yakışmıyor.
Hele hele, anne babaya küsen, yıllardır görüşmeyen evlât manzaraları; yine evlâdına küsen anne baba görüntüleri; komşusu ile yıllardır konuşmayan komşu manzaraları hiç mi hiç yakışmıyor.
Böyle insanların bir de namazlı niyazlı olmaları daha da üzücü.
«««
Tabiî yazıların okuyucu dünyasındaki akisleri de önemli.
Nasıl anlaşıldığınızı, okuyucu yorumları ile anlayabilirsiniz.
Okuyucularımızın ‘küsmek’ üzerine yazdıklarımıza düştükleri notları, yazılarımızın bir parçası haline getirelim düşüncesiyle, istifadelerinize sunuyorum.
«««
Fatma Yazgan (5.9.2012): “[Yazıda] küsenlerin kendilerine bile duâ etmekte zorlandıkları ifade edilmiş. Bu bana Üstad Hazretlerinin, ‘Ümitvar olunuz’ diye birçok yerde defalarca vurgu yapmasını hatırlattı. Çünkü sizin de belirttiğiniz gibi, ‘Ümidini kesmek küsmektir, gücünü yitirmiş olmaktır.’ İnsan neye küstüğünü iyice etüt etmeli. Ve yaşadığı durumun, acziyetin ifadesi olduğunu kabul etmeli ve unutmamalı ki, Allah azze ve celle, acizlerin yanındadır. Öyleyse, O varsa her şey var (güç, kuvvet, vs.), bu düsturları hatırlayıp, ümitvar olmaya, ne kadar haklı sebeplerin var olduğunu idrak etmeli ve O’na yanaştıkça, O’ndan gelen enerjiyi tatmalı, keyif almalı, pozitif dolmalı vesselâm. Küsme haline düşen din kardeşlerimizi de anlayışla karşılayıp, onların bu manevî hastalığı esnasında düşünemediği İlâhî yardıma nazarlarını çekmeli ve ihvanına görevini yerine getirmeli...
Böyle güzel ve insanlık olduğu müddetçe güncel bir konuyu seçtiğiniz için Allah razı olsun.”
«««
Hacer BİRCAN (03.09.2012):
“Hatayı kendinde ara.
-Seni mutsuz huzursuz edenlerden uzak dur.
-Kimseye, beni yönet deme, birlikte yönetelim de.
1- Yediğine içtiğine dikkat et.
2- Lüzumsuz konuşmayı bırak.
3- Gönül kırma.
Saygılar…”
«««
Hatice Adıgüzel (15.08.2012): “Artık bi karar verin. Geçen günkü yazınızda bir gün veyahut bir saat küsün diyordunuz, küselim mi, küsmeyelim mi?”
«««
Sevgi Kardelen (11.08.2012): “İnsan sevdiği insana küser. Eğer artık değeri yoksa o insanın, ne küser ne de bir şey bekler. Artık küskün değilim kimseye. Yaralarım var sadece... Gitgide küçülen...”
«««
Hacer BİRCAN (08.08.2012): “Küsmek, kırılmak, sitem bütün bunlar sevginin verilen değerin göstergesidir. Ama artık karşındaki kişiler bir şey ifade etmiyorsa, küs değilsindir. Sadece görüşmeme hakkını kullanıyorsundur. Çünkü seni geliştirmiyordur, sana bir şey katmıyordur. Görüşmemen hayırlıdır sonuçta. Kimse vazgeçilmez değildir. İnsan ne zaman mutluluk merkezine birilerini koysa canı yanıyor. Müslüman şuurlu bir şekilde sever ve mutluluk merkezinde SADECE ALLAH OLUR. Çünkü herkesin dünyası farklı cenneti, cehennemi, hayat yolunda yürüyoruz. Sadece çevremizdekilerle zaman zaman iletişim kuruyoruz o kadar.”
«««
Hatice Adıgüzel (08.08.2012): “Ben kendime küsüyorum. Allah rızası için yaptığım iyilikler taş olup kafamı yarıyor. Dayanamıyorum, yine yapıyorum. Akabinde yine çok şiddetli bir taş ve ben kendime geliyorum. Allah’ın merhametinden fazla merhamet edilmez. Şimdi ifratla tefrit arası vasat yolda yürümeye çalışıyorum. İnşaallah akıllanırım kendime küsmekten de vazgeçerim. Bazen küsmek değil de tavır koymak lâzım. Ama ben onu da beceremiyorum. Merhametimi yanlış kullanıyorum. Ne yaparsın alışkanlık.”
«««
Mehmet Karataş (07.08.2012): “Çok güzel yorumlanmış hocam.”
«««
Veysi Efetürk: “Çok güzel tesbit.”
«««
Nurten Ergün Öztekin: “Hocam öyle bir zamanda denk geldim ki bu sözünüze, güçlü olduğumu kabul etmek zorunda kaldım.”
«««
Evet, insan bu. Zaman zaman güçlü; kendine, nefsine söz geçirebiliyor. Zaman zaman da taşıdığı duyguların esiri haline geliyor.
Zaman zaman bütün insanları sevecek kadar bir muhabbet deryasına dönüşüyor, zaman zaman da daracık bir kalıbın, kısır bir döngünün insanı haline geliyor.
Böyle olunca da, zaman zaman küsüyor, zaman zaman barışıyor.
Zaman zaman dertlerin altında boğulma tehlikeleri atlatıyor, zaman zaman da, hayata, insanlara, kendine neşe kaynağı hâline geliyor.
Onun için ‘küsmek’ de ‘barışmak’ da insanî diyoruz.
Ama dileğimiz, dinin koyduğu ölçülerden taşmamaktır. Üç günse dinin küsmek ruhsatı, üç gün, onu taşmamalı.
İşte insan bu.
Ama bir önemli şey var ki, o da; duygulara yaratılışta bir sınır konmamıştır. O yaşama çizgisi dediğimiz sınırı belirleyen sadece din olmuştur. Onun için bugün en önemli mesele, duyguları dengede tutabilmek, hayatı sağlıklı yaşayabilmek için en lâzım şeydir. O da dinde vardır. Yani öfke duygusunu ele alalım. Kuvve-i gadabiye. Öncelikle bilmek lâzımdır ki bu öfke duygusu insana neden verilmiş? Nerede kullanmak için verilmiş? Ne zaman kullanılmak için verilmiş? Nerede, ne kadar kullanmak için verilmiş? gibi onlarca sorunun cevabı, işte, dinde vardır. Bir duygunun ifrat, vasat ve tefrit aşamaları, dinin formülüze ettiği bir tasniftir.
Vasat, sünnet-i seniyyedir. Sırat-ı müstakim, dosdoğru yoldur. Meselâ öfkenin, kuvve-i gadabiyenin ifratı tehevvürdür, yani kontrolsüz tepki vermektir. Öfkeye kapılmaktır. Kendine ve çevreye zarardır. İnsanı, küfre kadar götürür. Peygamberimiz (asm), ‘Gadap, imanı bozar’ demektedir. Vasat ve tefritini de bizzat konunun tahlil edildiği satırdan okuyalım.
Kuvve-i gadabiye İşaratü’l-İ’câz’da şu şekilde tarif ediliyor:
“Ve keza, kuvve-i gadabiyenin tefrit mertebesi, cebanettir ki, korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki, ne maddî ve ne mânevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür. Vasat mertebesi ise şecaattir ki, hukuk-u diniye ve dünyevîyesi için canını feda eder, meşrû olmayan şeylere karışmaz.”
Öfkenin üç mertebesinden ikisi batıl, birisi haktır. Batıl olanlar öfkenin ifrat ve tefrit makamları, hak olan ise vasat makamıdır. İfrat makamı tehevvür, tefrit makamı cebanet, vasat makamı ise şecaattir.
«««
Bütün taşıdığımız duyguları bu şekilde bir tasnife tâbi tuttuğumuzu ve konuyla ilgili dinî kaynaklardan bilgi sahibi olduğumuzu düşünün. Elbette, böyle bir temel bilgiye sahip olunsa, pişmanlıkların büyük çoğunluğu giderilmiş ve bir adım atmadan önce, o adımın sonunda nelerle karşılaşılacağı bilinmiş olacaktır ve ona göre adım atılacaktır.
Kuvve-i şeheviye ve kuvve-i akliye duygularını da bu çerçevede ele almak ve değerlendirmek yerinde olacaktır.
O zaman okumaya, çalışmaya ve kendimizi ve dinimizi tanımaya devam diyoruz. Çünkü küserek, darılarak, tavırlar koyarak, görmezden gelerek bir yere varamayız.
İmanı güçlü olan, iman dışı etkenlerden kendini korumalıdır. Koruyamıyorsa, yeniden, yeniden iman etmelidir insan. Çünkü din, bir korumadır. Tahassüngâhtır.
Okunma Sayısı: 8401
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Haci Hasan Yilmaz

    9.10.2012 00:00:00

    Kusme sebebi genellikle beklentilerinize karsilik gorememkten kaynaklanir. Cok kusmek istemiyorsaniz, kimden ne bekleyebileceginizi iyi dusunmek gerekiyor. Yani is yine size dusuyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı