"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman farkı - 2

Şemseddin ÇAKIR
19 Temmuz 2019, Cuma
Bediüzzaman’ın hürriyet, adalet hukukun üstünlüğü, cumhuriyet ve demokrasiyi savunup, saltanata karşı olduğu; diğerlerinin ise maalesef saltanata taraf olup meşrûlaştırdığı bir vakıadır.

Bir de dikkatimi çeken husus, Bediüzzaman’ı saltanatcı olmamakla suçlayacak kadar ileri gitmeleridir. Böyle bir yanlışa Abdülhamid’in dindarlığı gerekçe ve bahane edilemez. Yani Müslümanın dindarlığı yanlışın mazereti olamaz.

Hatta, Müslüman sıfatıyla bir yanlışı veya haramı yapmak daha büyük bir mesuliyeti muciptir. 

Bugün öyle ucube bir İslâm anlayışı zuhur etti ki, sanki günah kâfir için, inandın mı mesele yok ve artık Müslümana  her yol mübah anlayışıdır. Halbuki Âyet-i Kerimenin emri  bilâkisdir. Günah Müslüman içindir, asıl kâfire günah olmaz, çünkü  “Lâyüs el-ü anzunubihimül mücrimun” yani (Kâfirler günahlarından mes’ul değildir) âyet-i kerimesi bu hükmün delilidir.

Diğer bir fark ki, Bediüzzaman ihbar-ı bilgayb mu’cizesinin isbatı sadedinde meşrû olan ebced cifri de kullanır. Zira her bir âyetin mana mertebeleri vardır, bunlar da, zahirî; batınî, haddi ve muttalaı gibi. İhbâr-i bilgayb mu’cizeleri de ancak bu gibi yollarla anlaşılabilir.

Bu cifir ilmi eskiden beri ulema ortasında ve edipler mabeyninde meşhur bir düstur ve hakikatli bir medarı istihracat ve ediplerin istimal ettikleri maruf bir kanunu ilmidir ve bilhassa işaret-i gaybiyelerin keşfi için olabilir, yoksa Kur’ân’ın “ihbarı bilgayb” mu’cizesi nasıl anlaşılacaktı? 

Ebcedin meşrûiyet delilleri: 

1- Hadis-i şerifin de işaretiyle; Beni İsrail ulemasından bir kısmı Huzur-u Nebeviye gelip, bazı sûrelerin başlarındaki huruf-u mukadda’anın hesabını yaptıklarını, ona göre ümmet-i Muhammed-in (asm) ömrünün kısa olacağını iddia ederler, onlara Efendimiz (asm) “Daha var, diğer sûrelerin başlarına da bakınız” diye ferman eder, onlar da bakıp uzun olacağını anlayıp morelleri bozulup neşe ile gelip hüzünle dönmüşlerdir.

2- Hz. Alinin Celcelutiyesi baştan sona ebced ve cifirdir.

3- Cafer-i Sadık ve Muhyiddin-i Arabi de Esrar-ı Gayb için bu ilmi kullanmışlardır.

4- Bu ilim aynı zamanda yüksek edipler için bir düsturdur. 

5- Ulum-u Riyaziye uleması da bu ilimden istifade etmişlerdir. (S. T. Gaybi, Yeni tanzim s. 147 ve 1. Şuâ) 

Bu asırda bu ulema ve füzelayı temsil edecek kimse kalmayınca Bediüzzaman’ın bu konuda da, tek ve garip kalması suç mu oluyor? Böyle suça can kurban. Şaire göre bu bir “Erbab-ı Kemal çekemez nâkıs olanlar, / Rencide olur dide-i huffaş ziyadan” meselesidir vesselâm. 

Bir ilmin hakikati ayrıdır, istismar edip kötüye kullanılması ayrıdır. Hangi ilim var ki istismar edilemesin? Bütün temel ilimler matamatik, fizik ve edebiyat gibi hepsi bu tehlikeye maruzdur. Böyle bir ihtimale binaen bu ilimler yasaklanabilir mi? İmkânat-ı vukuat  gösterip mazlumları mahkûm etmek hangi adalete sığar? O zaman toplumda suçsuz kalmaz. Bediüzzaman’ın ifadesiyle; Bektaşi, bir hadise yanlış mana verse, hadis külliyatını inkâr mı gerekir? İşte o karşı olup inkâr ettikleri ebced cifirden bir i’caz-ı Kur’ân misali: 

Bediüzzaman “Laikrahe fiddin kad tebeyyenerrüşt” (Dinde zorlama yoktur; doğruluk sapıklıktan iman küfürden iyice ayrılmıştır). (Bakara Sûresi, Âyet: 256)’nın tefsirini şöyle yapar: “...makam-ı cifri ve ebcedi ile (hicri) bin üçyüz elli (1350), (milâdî 1932) tarihine parmak basar ve manâ-i işâri ile der: “Gerçi o tarihte, dini dünyadan tefrik ile, dinde ikraha ve icbara ve mücâhede-i diniyeye ve din için silâhla cihada muarız olan hürriyet-i vicdan, hükümetlerde bir kanun-i esasi, bir dustur-i siyasî oluyor. Ve hükümet, laik cumhuriyete döner. Fakat ona mukabil, mânevî bir cihad-ı dini, imanı tahkiki kılıncıyla olacak. Çünkü dindeki rüşd-i irşad ve hak ve hakikati gözlere gösterecek derecede kuvvetli bürhanları izhar edip tebyin ve tebeyyün eden bir nur Kur’ân’dan çıkacak,” diye haber verip, bir lem’a-i i’caz gösterir. (Asay-ı Musa yeni tanzim s.142)

Bu metni kısaca anlama gayret-i gösterecek olursak:

Bediüzzaman’ın ebced ve cifrini belirttiği “laikrah”ın (zorlama yoktur) anlamında olup bu kelimeyi Farsçaya uygularsak (Dinsiz yol) anlamına gelir. Bu aynı zamanda laikliğin tercüme veya tanımıdır. Fakat işin hayret verici tarafı, bu tabirin harflerinin ebcedi hesabının 1932 olarak laikliğin kabul edildiği tarihi de vermesidir. Kur’ân-ı Kerîm; Camiül kelâm olduğuna göre  hepsini birden verdiği anlaşılıyor ki, bu bir ihbarı bilgayb mu’cizesidir. O tarihte olan olaylara da çok veciz bir şekilde dikkat çekiyor. Meselâ; “Hükümetler laik cumhuriyetlere döner ve maddî cihadı hürriyeti vicdana aykırı görüp yasak ederler” diyor. Buna mukabil dine hizmetin tahkiki iman şeklinde devam etmesi gerektiğinin de içtihad veya fetvasını veriyor. Fakat ulemaüssunun böyle bir meselesi olmadığı gibi, bir de bu i’câz’ın izharına karşı çıkıyorlar. 

Bediüzzaman da, korkup, sussaydı da, kıyâmet mi kopsaydı? Zaten ibn. Ömer (ra) den mervi bir hadis-i şerifte “Kıyametin kopuşuna bir gün bile kalsa Mehdinin iltiması ile Allah onu uzatır” buyruluyor.

Diğer bir tesbit:

Yine dindeki rüşd-ü irşadı icra edecek bir nurun o tarihlerde Kur’ân’dan çıkacağı onun için maddî cihada  ihtiyaç kalmadığı dahi bu işâret ve beşaretden anlaşılıyor. Onun için Bediüzzaman’ın maddî cihad fetvası vermeyip, manevî cihadın da, Risale-i Nur olduğu çok àşikâre anlaşılıyor. 

Bunların hazmedemedikleri bir mesele de, “nasıl olur da Kur’ân’ı Kerîm, Risale-i Nur işaret eder? diyorlar.  

“Yaş ve kuru ne varsa, Kur’ân’da mevcuttur” gerçeğine inanan bir insan, buna da hayret etmez. Böyle önemli bir esere, Kur’ân’da işaret olmasa asıl o zaman şaşırmak gerekirdi.

Müfessir Hasan Basri Çantay’a bu soruyu sorarak demişler ki: “Efendim Kur’ân-ı Kerîm Risale-i Nur’a işaret ediyormuş, haşa böyle bir şey olur mu? Büyük adamın hali başka, o da demiş ki, “Siz kuru yaş her şeyin Kur’ân-ı Kerîm’de olduğuna inanmıyor musunuz? Kur’ân-ı Kerîm bana da işaret ediyor da ben çok küçük işaret olduğu için göremiyorum. Bediüzzaman’a daha büyük işaretler var ki o görüyor” demiş.

Bu da bir Bediüzzaman farkı!

Okunma Sayısı: 1890
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nahit Topaloğlu

    19.7.2019 11:55:24

    Selamün Aleyküm, Şemsettin Kardeşim, Likliğin ilanı 1937'dir.Bu konuyla alakalı bir uzun yorum yazmıştım. Ancak 1000 kelimeyi geçmiş olduğundan hata uyarısı geldi. ben de facebook'ta yazdım aynı yorumu.. Bâki selamlar

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı