"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Vaad edilen Nur’un anlaşılması (3)

Şemseddin ÇAKIR
25 Eylül 2020, Cuma
Bu söz veya vaad, başka âyet-i kerimeler ve hadis-i şeriflerde de geçmekte olup bize düşen teslimiyettir. Fakat biz aynı zamanda inancımızın medlul ve muhtevasını isabetle tayine de mecburuz.

Ancak öylece münkirleri ilzam ve mü’minleri de irşad etmek gerekir, işte buna göre bazı mülâhazalar:

1. Bu bir nastır tereddüt edilemez.

2. Ye’se (ümitsizliğe) dahi düşülemez, ancak şarta müteallik olduğu için bizim de o şartlara uymamız kaydıyla bu vaad tahakkuk edecektir, zira Cenab-ı Hak bir başka âyeti kerimesinde “İhlâslı olmak şartıyla sizi cihana hâkim kılarım” (Sad, 83 ve Bakara 97) gibi.

Birinci madde üzerinde mütalâaya lüzum yok, çünkü o kesin naslarla sabittir, onun için ikinciden devam edelim. 

Bu va’dide yeis veya ümitsizliğe de düşülemez çünki; vaad-i İlâhî’dir. Hatta başka âyet-i kerimelerde de Cenab-ı Hak, İslâm dinini bütün dinlere galip kılmayı murad ettiğini beyan etmektedir ve bizim için en büyük ümit ve dopinglerden birisi de o gibi açık mesajlardır. O halde bu nasların tefsir veya te’vilinin doğru yapılması gerekir ki ehl-i küfür şımarıp zivanadan çıkmasın, ehl-i iman yeise düşüp helâk olmasın. Hayatı bizzat Allah (cc) tarafından yasalaştırılan bir dinin mensupları, Allah da (cc), kâdir-i küllişey olduğu halde nasıl mağlûp ve çaresiz olabilir? Demek elest bezmindeki söze sadık kalmamışız demektir. 

Diğer bir ifade ile “Kuluna zulmetmez Hüdası,/ Kulunun çektiği kendi cezası” denilmiştir. Bir de “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helâk eder misin Allah’ım” (Araf, 155) denilmektedir ki manilerin de bertaraf edilmesi gerekir. Yani bir de meselenin “el emr-i bil maruf ve nehy-i anilmünker” boyutu vardır. Fakat bunun telâfisi imkânsız demek değildir. Zira Bediüzzaman, “Ger istersen hayatı, çareleri bulunan şeyde acze yapışma. Ger istersen rahatı, çaresi bulunmayan şeyde cez’a sarılma” der. Yani herşeyin çaresi Allah’a (cc) tam teslimiyettir. 

Meselâ: Bediüzzaman Hazretleri demek ki, bu gibi müjde işâret ve beşaretlere istinaden olsa gerek “Asyanın cinani üzerinde İslâm bulutsuz bir güneş gibi pertev efşan olacaktır.” (Muhakemat) Ayrıca “Ümitvar olunuz şu istikbal ınkılâbatı içinde en yüksek gür sâdâ İslâmın sâdâsı olacaktır” “Ben acele ettim kışta geldim, sizler Cennet asa baharda geleceksiniz” gibi sözleriyle hep o müjdeleri ihtar ediyor ve bunun gibi çok şeyler söylüyor ve gerekçesini de Risale-i Nurlar’da çok çeşitli cephelerden izah ediyor ve müjdeler  veriyor. 

Meselâ: Fen cihetinden “Müsbet ilimlerin hükmettiği asırda İslâm bütün hükümlerini akla tesbit ettirecektir” “fennin hiçbir kesin isbatı yoktur ki Kur’ân’ın gerçeklerine ters düşsün”, “fennin ikaziı ile uyanan beşer dinsiz kalamaz, bahusus hak din olan ve bütün meselelerini akla tesbit ettiren İslâma teslim olacaktır” gibi Risale-i Nur’da çok işâret ve beşaretler vardır.

Bir de “Medeniyet-i suğranın inşikaından medeniyet-i kübra inkişaf edecektir” diyor ki, bu şeriatı fıtriyenin şeriat-ı kelâmiyeye donüşerek medeniyet-i kübrânın veya insaniyet-i kübrânın doğuşu demektir.  

Bu gerçeği millî şairimiz M. Âkif de; “Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,/ Kimbilir belki yarın belki yarından da yakın” diye ilân etmiştir. Bediüzzaman bu manilerin en kanserli hücresinin yeis olup, “Yeis mani-i herkemaldir” der.

Muharref ve zulme gömülmüş bir Yahudilik hakkında bile dünyayı zulme boğan, şeytanın temsilcisi Theodor Herzl denen herif Yahudilik için “madem bu din haktır muhakkak hakim olacaktır” deyip siyonizmi kurarak bugünkü dünya haramiliğini gerçekleştirebiliyorsa o halde bir Müslüman hak dâvâsına hizmetle neden Hz. Ömer adaletini kurmasın? Cenab-ı Hak bir kuds-i hadiste “Samimî iki ortak olursa üçüncüsü benim” buyuruyor? Neden bir türlü muavenet-i İlâhiyeye mazhar olamıyoruz? Hiç düşündük mü? Onların AB veya ABD’si var da Müslümanların IB veya İBD’si neden yok? Biz en azından şu fiilî duâyı bile yapmadan Cenab-ı Allah bu Müslümanlara neye göre yardım etsin? Demek bu mesele de şarta muallak olduğu için bu şartlar tahakkuk edince taalluk edecektir.  

Hangisi kolay; zulme katlanmak mı, yoksa Allah’ın nusretiyle bu adalet sistemine kavuşmak mı? Ehl-i İslâm, ehl-i iz’an ve ehl-i namus düşünsün! Muharref bir din için öyle denirse, bizzat taahhüdünü Allah (cc) verdiği hak bir din hakkında neler denilmez, neler yapılmaz ki!

Vaad edilen Nur ve Risâle-i Nur

Elbette işâret ve beşârete mazhariyetin bir bedeli olacaktır, eğer Bediüzzaman ona riayet edip liyakat kesbetti ise mazhar olacaktır bakalım o nedir? 

“Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Fakat Allah nurunu tamamlayacaktır” (Saf. 8) cümlesinin makam-ı cifrisi bin üçyüz on altı veya yedidir. Ve bu tarih ise sabıkan yirmi birinci âyetin hatimesinde zikredilen inkılab-ı fikri sadedinde, Avrupa’nın bir müstemlekat nazırı, Kur’ân’ın nurunu söndürmesine çalışması tarihine ve Resâili’n- Nur müellifi dahi ona karşı o inkılab-ı fikri sayesinde o nuru parlatmaya çalışması aynı tarihe, hem yedi sürede yedi defa “bu (hikmetle dolu) kitabın âyetleridir. (Yunus.1) aynı tarihe, Neml Sûresi 1 aynı tarihe, Enam Sûresi 161 aynı tarihe, hem Hut Sûresi (56) hem Nisa 81 ve En’am Sûresi 68) dahi aynı tarihe bil ittifak muvafakatları elbette remizden, işaretten ve delâletten ziyade bir sarahattir ki Risale-i Nur o nur-u İlâhinin bir lem’ası olacağını ve düşmanları tarafından gelen şübehat zulümlerini dağıtacağını mana’-i işârisi ile müjdeliyor. Hem bu cifri müteaddit ve manidar tevafuklar ise kuvvetli bir münâsebet-i maneviyeye istinat ederler.

Evet Resâili’n-Nur’un yüzyirmi dokuz risaleleri, yüz yirmi dokuz elektrik lambalarının şişeleri misüllu Kur’ân Nur-u azamından uzanan tellerin başlarına takılıp o nuru neşrettikleri meydandadır. Risâle-i Nur’un “yarı ismi” iki defa bu cümle-i âyette bulunmasıyla o münasebeti pek letafetlendiriyor.

Evet o tarihte İslâmın en amansız düşmanı İngilizin müstemlekat nazırı Kur’ân-ı Kerîm’e karşı gayzını “Müslümanların elinden bu kitabı almalıyız” yani bu kitabı susturmalıyız” sözüne karşı Bediüzzaman bilmana “Ben de onun sönmez ve söndürülemez bir Nur olduğunu bütün âleme ilân edeceğim” demiş ve hakikaten de ilân edip küfrün belini kırmıştır. Bu dahi o nurun bir tamamlanış alâmetidir. Ve yine Kur’ân’ın lâfzına karşı çıkanlara da Yirmi Beşinci Söz’deki kırk cihetten mu’cize ve tevafuklu Kur’ân’daki tarihte keşfedilmemiş tevafuk mu’cizesi ile meydan okuyup “Küfrün belini kırdım, çatırtısını da duydum” diye ilân etmesi de bir vaadin tahakkukudur.  Ayrıca “Dinin rüştünün tebeyyünü” de aynı gerçeğe işâret eder.

Hepsi de meydandadır, bu dahi o nurun bir tamamlanışıdır vesselâm.

Okunma Sayısı: 2166
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ata

    25.9.2020 12:26:26

    Medeniyet-i suğranın inşikaından medeniyet-i kübra inkişaf edecektir” diyor ki, bu şeriatı fıtriyenin şeriat-ı kelâmiyeye donüşerek medeniyet-i kübrânın veya insaniyet-i kübrânın doğuşu demektir

  • Ali R. Yardimoglu

    25.9.2020 08:12:36

    ..umid ve umulur, hem belki ve nicin olmasin, hem Amerika, hem Rus, hem Alman, hem cok fen ve sanayide ileri devlet ve milletler, Islam' i kendine secer, alir, ve "benimdir de" der, tam sahiblenir, "tekeli illa sunda bunda degil ben de layikim" der, ve fersah da mukemmeliyle tatbik edebilir; en ileriye layik olan, ve herkese kucak acan Nur, Islam' dir..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı