Neva Alpdağ: “Bir insan mümin olarak akşamlar ama kâfir olarak sabahlar, ya da mümin olarak sabahlar ama kâfir olarak akşamlar” hadisini açıklar mısınız?”
Ruhunuz Helak Olursa
Peygamber Efendimiz (asm) bu hadiste ahir zaman hadisatının dehşetinden haber veriyor. Ahir zaman hadisatının dehşetine asrın mücedditleri “helaket ve felaket asrı” dediler.
Nasıl yani? Felaket mi yaşıyoruz? Helak mı olacağız, demeyin. Hem felaketi yaşamak, hem helak olmak tehlikesi ile iç içe bir sosyal bünyemiz var. Maddî felaket olsa şehit olursunuz. Canınız helak olsa ruhunuz kurtulur. Çünkü Allah bir kişiye iki kayıp birden vermez. Dolayısıyla dünyada can telefiniz ahirette inşallah necat getirir.
Ya ruhunuz helak olursa? Helaket ve felaket asrı ruhunuzdan yakalamışsa…
Manevi Buhran
Sabah mü’min olarak sokağa çıkan insan akşam evine dönünceye kadar ne olur da kâfir durumuna gelir. Mü’min olarak akşamlayan birisi, gece ne olur da sabaha kafir olarak çıkar. Gecelerimiz ve gündüzlerimiz tehlikededir!
Kâfir olur ibaresinden, imanını kaybedeceği ve küfre düşeceği anlaşılabileceği gibi; doğrudan küfre düşmese de, imanın zaafiyete gireceği, iman neşveseni kaybedeceği, kişinin küfür sözlerinden, batıl fikirlerden, dinsiz felsefeden ve sefih medeniyetten hoşlanacağı, Allah’ın zatına ve dinine güveni yitireceği, haramları helal sayacağı gibi fesatlara kapılacağını anlamak da mümkündür.
Bediüzzaman’ın bu nedenle bu asırla ilgili kaygıları vardır: “Dünya, büyük bir manevi buhran geçiriyor. Manevi temelleri sarsılan Garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sâri illete karşı İslam cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa, İslam cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum.”1
Nuranî Tabaka-i Beşer
Helaket ve felaket asrının adamı sıfatıyla Bediüzzaman Hazretleri, iman zaafına karşı iman temelinde kuvvetli bir eser ve etkin bir şahs-ı manevî meydana getirmiştir. Bu şahs-ı manevî, İslam’ın terü taze değerleriyle savaşan batılı felsefe akımları ile mücadele etmiştir ve etmektedir. Materyalizm, komünizm, sosyalizm, feminizm, hümanizm, deizm, ateizm gibi nice izmlerin bütün iddialarını çürüten Risale-i Nur, yepyeni bir iman inkılabı vücuda getirmiştir. Bediüzzaman bu davasını şöyle ifade eder: “Kur’ân-ı Hakim’in kuvvetiyle, sizin dinsizleriniz dahil olduğu halde, bütün Avrupa’ya meydan okuyorum.”2
Bu iman inkılabı hiçbir dünyevî kuvvete dayanmadan, “sirran tenevveret” düsturuyla meydana atılmış, güçlü dirayetiyle, haklı sesiyle, hakperest çıkışıyla, nurdan burhanlarıyla ehl-i küfrü elektrik gibi çarpmış, ehl-i imana nokta-i istinat olmuştur. Küfrün çürük direklerini yıkmıştır.
Vücuda getirdiği “nuranî tabaka-i beşer”e hizmetlerini emanet den Said Nursi, bu hizmetiyle habis medeniyete kapılarak gece gündüz imanını kaybeden veya zaafiyete uğratan ehl-i imana yeniden imanını kazandıran bir ümit olmuştur.
Şimdi Risale-i Nur okuma zamanıdır. Bu zamanda imanımızı kaybetmeden gündüzden geceye, geceden gündüze çıkmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor hale gelmiştir.
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 644
2 -Tarihçe-i Hayat, s. 291