Önce Sıdk
Siyasî ölçülerin başında sıdk gelir. Yalan söz ağır bir zehirdir. Ferdi de, toplumu da zehirler ve çürütür. Siyasetçiyi de şarlatan yapar. Doğruluk ve dürüstlük ise siyasî hayatı hizmet mesleği yapar. Sıdkın, doğruluğun ve dürüstlüğün siyasî hayatta ve içtimaî hayatta ölmesi toplumu ortaçağ karanlıklarına sürükler.
Bediüzzaman der ki: “Sıdk, İslâmiyet’in üssü’l-esasıdır ve ulvî seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. Öyleyse, hayat-ı içtimaiyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip onunla mânevî hastalıklarımızı tedâvi etmeliyiz.”
“Evet, sıdk ve doğruluk İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık, fiilî bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sâni-i Zülcelâlin kudretine iftira etmektir.” 1
Sonra Adalet
Siyasetin hizmet mesleği olmasının, şahsî menfaat aracı olmamasının önemli bir ölçeği de adalettir. Menfaat adaletten hoşlanmaz, adaleti kendi keyfine mahkûm eder. Siyasetçi kendi aleyhine de olsa adaletten şaşmamalıdır.
Cumhuriyette adalet şarttır.
Bediüzzaman Hazretleri Cumhuriyet’i adalet terimiyle izah ediyor: “Cumhuriyet ki: Adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir.” 2
Ardından Meşveret
Meşveret, devlet işlerinde danışmak ve ortak akla başvurmak demektir. Ortak akıl millet efkârıdır. Uygulama yeri meclistir. Mebus hür olmalıdır. Siyasetçi gücünü hür meclisten alırsa kazanır. Meclise hükmederse kaybeder.
“Meşrûtiyet “ve emruhum şûrâ beynehüm”3 ve “ve şâvirhüm fi’l-emr”4 âyet-i kerîmelerinin tecellîsidir ve meşveret-i şer’iyedir. O vücud-u nûranînin kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi marifettir, lisanı muhabbettir, aklı kanundur, şahıs değildir. Evet, meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir.”5
İlla ki Hürriyet
Kişinin doğuştan getirdiği ve Risale-i Nur’un İslâm’ın özünde bularak savunduğu değerlerden birisi de hürriyettir. Hürriyet Rahman’ın hediyesidir. Çünkü o imanın bir temel özelliğidir. Allah’a kul olan adam ne başkasını istibdadı altına alır, ne başkasının tahakkümüne girer. İman ne kadar mükemmel olursa hürriyet o derece artar.6
Ancak “hürriyet adab-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır. Şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmareye esir olmaktır.” 7
Kanunda İnhisar-ı Kuvvet
Siyasetçi kanunla iş yapar, kanunu savunur. Kanunsuz iş yapmaz. Kanunu işine uydurmaz. İş ve icraatını kanuna dayandırır. Gücünü ve meşrûiyetini kanundan alır. 8
Kanun meclisin işidir. “Ve emruhum şûrâ beynehum” âyetine göre tertip edilmiş olan hür meclis, milletin inanç ve gelenek yapısına uygun olarak kanun yapar. Siyasetçi ülkeyi bu kanuna göre yönetir.
Halkın Malı Emanet
Siyasetçi halkın malını, parasını, hakkını, emeğini emanet bilir. Zayi olmasına göz yummaz. Çarçur etmez. Başkasına ikram etmez, peşkeş çekmez. Aksi takdirde halkın emanetine hıyanet etmiş olur. 9
Din Yerine Din, Siyaset Yerine Siyaset
Siyasetçi ne kadar dindar olursa olsun, siyasetini din yerine koyamaz. Dini su-i istimal edemez. Din hizmetini siyasî emelleri için basamak yapamaz. Din herkesin mukaddes malıdır. 10 Yerdeki ışıklara tabi olmaz.11 Kimse kendi inhisarına alamaz.
Bu değerler, siyasetçinin incitmemesi gerektiği, siyaset kurumunu hizmet kurumu yapan altın değerlerdir. Aksi takdirde siyaset kurumu şahsî ikbal ve menfaat kurumu olmaktan öteye geçmez.
Dipnotlar:
1- Eski Said Dönemi Eserleri, Hutbe-i Şamiye, s. 250.
2- Eski Said Dönemi Eserleri, Hakikat, s. 45.
3- Şûrâ Sûresi: 38.
4- Âl-i İmran Sûresi: 159.
5- Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât, s. 160.
6- Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât, s. 179.
7- Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât, s. 177.
8- Eski Said Dönemi Eserleri, Hakikat, s. 45.
9- Eski Said Dönemi Eserleri, Sünûhat, s. 335.
10- Beyanat ve Tenvirler, s. 118.
11- Beyanat ve Tenvirler, s. 112.