Hüseyin Bey: “Sevabına Kur’ân okumak ne demektir? Anlamını idrak etmeyerek okuduğumuz bir sureden hiçbir şey anlamıyoruz. Bunun da sevap olduğu söyleniyor. Anlamını kavramadan okusak bile. Benim bu konu kafamı karıştırıyor. İnsan anlamadığı bir şeyden sevap kazanabilir mi?”
Anlamak Zor mudur?
Allah Kur’ân-ı Hakîm’i bize Allah’a kulluk yapalım ve gereği ile amel edelim diye indirmiştir. Elbette ideal olan Kur’ân’ı okuyup anlamak ve anlayarak okumaktır. Fakat anlamıyorum diye Kur’ân’ı bırakmak da doğru değildir. Anlamaya çalışarak okumalıdır.
Diğer yandan, her şey dilbilgisi kuralları ile sınırlı değildir. Kur’ân’ın ana metninden bir ayet okuyup veya güzel sesli bir hafızdan bir ayet dinleyip, manasını anlamasa da içerdiği manevî mesajla kalbi titreyen, hararete ve heyecana gelen ve ağlayan bir mü’min’in bu ayeti anlamadığı veya bu ayetten hiçbir hisse almadığı söylenebilir mi?
Anlamını öğrenmek için ise, iyi niyetli birisi için, bir meali açıp okumak günümüz-de her hâlde zor olmayacaktır.
Bir “Sevabına Kur’ân okumak” kavramı üreterek, bunu Kur’ân’ı anlamadan, düşün-meden, Allah korkusu taşımadan ve mesajını anlamaya çalışmadan okumak gibi bir şıkka tahsis eden ve Kur’ân’ı anlayarak, düşünerek, ibret alarak okumayı sevabın dışında tutan bir sınıflandırma makbul ve sahih değildir.
Her Türlü Okumak Sevaptır
Kur’ân’ı Allah kelamı olduğu kabulüyle ve inancıyla her türlü okumak sevaptır. Kimin ne kadar sevap alacağı konusunda bir ölçü ve kayıt koymak kulların yetkisinde değildir. Allah, Kendi kelamını okuyanlara ne kadar sevap vereceğini elbette Kendisi bilir. Bunu takdir ve derecelendirme yetkisi de Allah’a aittir. Kullara düşen Allah kelamını her şekilde okuyarak Allah’a ulaşmaya çalışmak, Allah’ın rızasını kazanmaya gayret etmektir.
Bu çaba içinde makbule geçmeyen ve doğru olmayan bir davranışa işaret edilecekse eğer, şöyle denilebilir: Kur’ân’ı anlama imkânı olduğu hâlde anlamaktan yüz çevirmek ve Kur’ân’ı okuduğu hâlde Kur’ân’ın mesajlarını duymazdan gelmek büyük günahtır. Bu tamam.
Fakat, böyle kasıtlı davranışa girmeyen bir Müslümanın, kendi imkanları ölçüsünde Kur’ân okumasını sevap bakımından yeterli görmemek, Kur’ân’ı okuma sevaplarına derece ve sınıflandırma getirmek kul için haddi aşmış olmaktan başka bir anlam içermez.
Çünkü kulun sevap verme yetkisi olmadığı gibi, sevapları derecelendirme yetkisi de yoktur. Yeter ki okuduğumuz Kur’ân olsun ve biz okuduğumuzu anlama gayretinde olalım. Allah kulu olarak bizim davranış sınırımız budur. Kul olarak bize bu yeter.
Bİd’atçi Yaklaşımdan Allah’a Sığınmalı
Kur’ân’ı meal ve dil olarak anlamayı zorunlu gören ve bunu çerçevesi vahiy tarafından belirlenmiş olan ibadetlere kaydırma eğilimi gösteren, yani ibadetlerde okunan duaları ve ayetleri de anlama gerekçesiyle ana dilde ibadet yapılması gibi bir ucubeyi savunan bidatçi anlayıştan ise –sizi tenzih ederim- Allah’a sığınmak lazım.
Peygamber Efendimiz (asm) buyuruyor ki: “Siz Allah’ın huzuruna Allah’tan gelen Kur’ân’dan daha üstün bir şeyle varamazsınız.”1
Bu hadis-i şeriften anladıklarımız:
1-Zikir için Kur’ân okumalıyız.
2-Fikir için Kur’ân okumalıyız.
3-Şükür için Kur’ân okumalıyız.
4-Kur’ân’ı Allah’tan gelen ve bizi Allah’a götürmeye yetkili bulunan bir kitap sıfatıyla ve kendimizi fert olarak Kur’ân’a muhatap bilerek okumalıyız.
Dipnotlar:
1 Camiü’s-Sağir, 2/661