Ahmet Bey: “Kastamonu Lâhikası’nda bulunan şu cümleyi açıklar mısınız? “Siyasî geniş daireleri merakla takip edenlerin, küçük daireler içindeki vazifelerinde maddî ve manevî pek çok zararları olabilir. Ya aklını dağıtır, manevî bir divane olur; ya kalbini dağıtır, manevî bir dinsiz olur; ya fikrini dağıtır, manevî bir ecnebî olur.”1
Dehşetli Bir Sual
Asâ-yı Mûsa’nın Dördüncü Meselesinde Bediüzzaman İkinci Dünya Harbi günlerinden dehşetli bir suale cevap veriyor.
Sual şöyledir:
“Küre-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderatıyla alâkadar olan bu dehşetli Harb-i Umumî’den elli gündür hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun. Hâlbuki bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar, cemaati ve camii bırakıp radyo dinlemeye koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hadise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?”
Bediüzzaman bu suale vazife ve merak dairelerini temele alarak cevap veriyor.
Daireler
Bediüzzaman orada, “Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur.” Dedikten sonra –suyun halkaları gibi- birbiri içinde altı büyük daire çiziyor:
Birinci Daire: Kalp ve mide dairesi. Daire en küçük; vazife en büyüktür.
İkinci Daire: Ceset ve hane dairesi. Daire küçük, vazife büyüktür.
Üçüncü Daire: Mahalle ve şehir dairesi. Daire öncekilerden büyükçe, vazife öncekilerden küçükçe.
Dördüncü Daire: Vatan ve memleket dairesi. Daire biraz daha büyükçe. Vazife biraz daha küçükçe.
Beşinci Daire: Küre-i arz ve nev’-i beşer dairesi. Daire daha büyük; vazife daha küçük.
Altıncı Daire: Zîhayat ve dünya dairesi. Daire en büyük, vazife en küçük.2
Daireler ve Vazifeler Ters Orantılı
Birinci dairede vazifenin büyüklüğü, imanı, ahlâkı, ameli ve ahireti ilgilendirdiği içindir. Büyük-küçük herkes kalp ve mide dairesinde vazifelidir. Kalpte imanın tahkiki bir biçimde yerleşmesi en başta ahirete imanla gitmek için gereklidir. Midenin helal şeylerle doldurulması, haramdan uzak tutulması keza çok önemlidir.
Daireler büyüdükçe vazife küçülüyor. Sadece uzmanlık, özel kabiliyet, eğitim ve tecrübe isteyen alanlar kalıyor. Bu alanlarda herkesin vazifesi yoktur. Sadece uzmanlarına ve o vazife ile görevli olanlara iş düşüyor. Kaldı ki onların da birinci dairedeki vazifelerini terk etmemeleri gerekiyor. Çünkü ahiretlerini birinci dairedeki vazifelerle kurtaracaklardır.
Fakat büyük daireler herkes için cazibe merkezleridir. Adam kalbini ihmal ediyor, imanını ihmal ediyor, ahlâkını önemsemiyor, ameline bakmıyor, midesine ne girdiğine dikkat etmiyor; ahiretle ilgili önemli vazifelerini terk ediyor; ama büyük dairelerle meşgul! Memleket kurtarmaya koşuyor. Öyle siyaset konuşuyor ki, sanırsınız bu işin uzmanı.
Vazifesi olmasa da nedense çoğu insan böyle afakî dairelerde merak sahibidir!
Dinde âlim de olsa camii ve cemaati bırakıyor, radyo dinlemeye koşuyor. Oysa diplomat değilsin, siyasetçi değilsin, siyasî bir görevin yok, uluslararası bir vazifen yok!
Ortak Akla Kanaat Etmeli
Afakî ve aldatıcı bir merak yüzünden cemaatini ihmal ediyor!
Tarafgir oluyor; tarafgirliği yüzünden taraf olduğu cephenin yanlışlarını hoş görüyor, zulmüne ortak oluyor. Cemaatini ve ahiret kardeşlerini kırıp incitiyor. Cemaatinin şevkini bozuyor, hizmetlerine zarar veriyor; bölüyor, ikilik çıkarıyor!
Oysa böyle afakî meselelerde cemaatinin bir ortak aklı vardır; bu ortak akla kanaat etse başka bir afakî derdi kalmayacak! Kendi kanaatini muhkem bir mesele gibi izhar ediyor, savunuyor!
Halbuki böyle afakî meselelerin muhkem ve tartışmasız olma imkânı tabiatı itibariyle yoktur! Seninki de bir kanaatten ibarettir! Fakat sen kanaat-i hususiyen için cemaatini taciz ediyorsun!
Müstakim bir cemaat, böyle dalgalanmalardan zarar görüyor.
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikası, s. 34.
2- Asâ-yı Mûsa, s. 20-21.