Önceki gün Kasım’ın 10’u idi.
Sosyal medyadan yapılan paylaşımların önemli kısmı “günün mana ve ehemmiyeti”ne uygundu.
Ancak önceki yıllara nazaran açık farkla daha fazla sayıda kişi “On Kasım paylaşımı” yapmıştı. Aslında bu artış bilhassa yedi sekiz senedir artarak sürüyor. Dikkatli bakanlar fark ediyordur.
Konuyu anlayabilmek için öncelikle bu paylaşımların sahipleri açısından bir tahlile ihtiyaç var:
Bilinçli Kemalistler ve Atatürkçüler için bu paylaşımlar normal. Ama bu grupta olanların sayısında bir artış yok. Olması için bir sebep de yok.
Laiklik taraftarlarının sayısının ise dönemsel olarak bir parça da olsa arttığı düşünülebilir.
Bizce bu artışın asıl sebebi, son yirmi senede, iktidarını, dini siyasete alet ede ede muhafaza eden AKP politikalarına karşı geliştirilen gösteriş, tavır, duruş ve hatta refleksler.
Laiklik sayesinde dinin siyasete alet edilmesinin engellenebileceğini zannedenler var ve bunlar giderek artıyor.
Bunların bir kısmı bu sebeple aynı zamanda M. Kemal hakkında da olumlu düşünmeye başladılar.
Oysa bu düşünce yanlış. Zira onun jakoben laiklik anlayışı ile demokratik laiklik birbirinden oldukça farklı ve hatta bazı yönlerden birbirine zıt.
Dindarlara gelince; onların M. Kemal’le ve On Kasım’larla arası öteden beri çok da iyi değildir. Sebebi ehline malumdur.
(Aksi yönde bazı istisnaî dinî gruplar var ama bu bahiste bir kenara bırakılabilir durumdalar. Onların da varlık sebebi ehline malumdur.)
Ama son yıllarda dindarlarda da bir M. Kemal taraftarlığı ve hatta hayranlığı belirdi ve giderek artıyor.
Biz bunun çoğunlukla gerçek bilgiye ve içten gelen sevgiye dayalı samimi bir tutum değil gösterişe dönük bir görüntü olduğunu ve bu görüntünün bu kişilerce “AKP’ye muhalefetini ifade etmenin bir yolu” olarak seçildiğini düşünüyoruz.
Bilhassa 15 Temmuz öncesinde ve sonrasında bir biçimde mağdur olanların -ki çoğu dindardır- yaptığı 10 Kasım paylaşımlarının da bu kapsamda olduğunu düşünüyoruz.
Aynı şekilde büyük bürokratların ve siyasetçilerin izinden giden ve “geleceğin mağduru” olmaktan korkan küçük bürokratların da “başıma bir bela gelmesin” endişesiyle hareket ettiğini tahmin edebiliyoruz. Zira burası Türkiye ve Kemalist ya da Atatürkçü olmanın ya da görünmenin kimseye zararı yok. Diğer bütün damgalarda ise daima küçük ya da büyük bir risk var!
On Kasım paylaşımı furyası bir sonuç. Kimine göre bir başarı.
Peki, bu başarı ya da sonuç kimin eseri?
Cevap için önce bu sonucun sebebine bakmak lazım.
Yeni kitap, dizi vs. furyası yok.
Sevdirmeye yönelik olarak her zamankinden faklı ve özel bir gayret de -en azından görünüşte- yok. Kaynaklar aynı kaynaklar, okullar aynı okullar.
Yeni ne var? Tepkisellik var. Kaçış ve sığınak olarak görüş var.
Ve kabahatin büyüğü bizce “Siyasal İslamcı” ve “Bürokratik İslamcı” akımların kurucularında ve akıl hocalarında. Zira tepkiye sebep olan onlar.
Yanlış anlaşılmasın; gerçekten sevene “neden seviyorsun” diyecek değiliz. Biz bu değişimin arkasındaki sosyal yapıyı tesbit ve teşhis ediyoruz.
Seven sevsin ama kimse sevmeye veya seviyormuş gibi görünmeye zorlanmasın.
Basit örnek akla yaklaştırır: Avrupa’nın On Kasım’ı yok. Demek bizde de benzeri olabilir.
Bu sebeple de bize Demokratların iktidarı lazım.