Müfid Yüksel’in yeni yayınladığı arşiv belgeleri sadece maziye değil bugüne de ışık tutuyor.
Afyon ACM 1948’de Bediüzzaman’a ve talebelerine ceza veriyor. Yargıtay bu kararı bozup dosyayı Afyon’a gönderiyor. Yargılama yeniden başlıyor. Arşiv yazıları işte bu döneme ait.
Döneme dikkat edelim; Demokrat Parti’nin de nihayet iştirak ettiği ve bilhassa seçim hileleri sebebiyle çok az varlık gösterebildiği 1946 seçimleri olmuş ama iktidar değişmemiş. CHP ve İnönü iktidarda. Millet burnundan soluyarak 1950 seçimlerini bekliyor.
O zamanki Cumhuriyet Halk Partisi örgütü, “devlet partisi” ya da “kurucu parti” olmanın da avantajıyla üstlendiği yarı resmi görevinin gereği olarak, CHP’nin devrimlerini ve dolayısıyla irtica kavramı ile ilgili her şeyi ve bu kapsamda bu yargılamayı takip edip “yukarıya” jurnalliyor.
CHP Afyon İl Başkanlığı’nın CHP Genel Sekreterliğine 1949’da yazdığı yazılardaki bazı bilgiler bilinen şeyler ama biri oldukça ilginç.
İl Başkanı, Ahmet Fevzi Kul için tahliye kararı veren mahkemenin iki üyesi hakkında ilginç bir jurnalleme yapıyor. Aynen alalım (parantez içi notlar bize ait):
“Hadisenin ve bu hadiseyi yaratan bu eşhasın kendi cephemize göre tehlikelerini arz etmeden evvel, bu nevi mücrimler (suçlular) hakkında Cümhuriyet adliyesinin rüknünü (esasını) teşkil eden iki ağır ceza azasının (üyesinin) gerek adlî ve gerekse rejim bakımından ruh haletini ifade eden bir vakıayı (olguyu) kaydetmeden geçemeyeceğim.…
“Ahmet Fevzi Kul’un, naksın (Yargıtay bozma kararının) lehinde olduğundan bahs ile ve henüz naksa (bozmaya) uymadan tahliyesine karar vermiş ve bu suretle mevcut kanun mevzularına (emirlerine) alenen hürmetsizlik göstermiş bulunmaktadır. Mahkeme reisinin muhalefetine rağmen bu kararı veren mahkeme azalarının birisinin komünistlikle alakası münasebetiyle zabıta nezareti altında bulunuşu, diğerinin de, hasis menfaatler karşısında adalet cihazını elinde tutmağa yetkili bulunmiyacak durumda oluşu, keyfiyetleri üzerinde tevekkuf ederek (durarak) Adalet Bakanlığının dikkatini çekmekte fayda mütalaa etmenin yersiz olmiyacağı kanaatindeyim.”
Müfid Yüksel bu belgeleri paylaşınca bazı yorumcular “işte CHP bu, Tayyip geldi de nesebi belirsizlerden kurtulduk” gibi hikmetli yorumlar da yazmışlar.
Acaba neyden kurtulduk ve neye ulaştık?
Beğenmediği hâkimleri rejim düşmanı olarak jurnalleyen eski CHP iktidarda değil. Yeni CHP de eski CHP’nin yükleriyle ve Saray entrikalarıyla boğuşuyor.
Ama Sarayın istediği kararı vermeyen ve “adalet bunu gerektiriyor” diyerek başka yönde karar veren hakimlerin, Saray baskısı ile apar topar çıkarılan Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) kararlarıyla sürüldüğü ve istifaya zorlandığı bir hukuk düzenine ulaştık. (15 Temmuz sonrasından bahsetmiyoruz bile…)
Muhalif belediyelere çekilecek siyasi operasyonlar için özel atamalar yapıldığını herkes biliyor. Mesela Küçükçekmece Adliyesi kaynıyor.
Gerçekten somut örnek isteyene başta İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi eski Başkanı Nimet Demir Beyefendi’nin sürgünü olmak üzere çok sayıda nokta atışı korkutma operasyonunu delil olarak gösterebiliriz.
“Ama o eski CHP din düşmanıydı” diyecek olanlara cevabımız net:
Adalete düşman olan dine de düşman olmuş demektir.
Bunun kurumsallaştığı bir dönemde “eskiden hâkimlerimiz padişahlarımızı bile yargılardı, işte örneği” diyerek TRT’ye film çevirmek, sadece, “cambaza bak cambaza filmi” çevirmektir.