Gerçi annem de bana öyle derdi; oynarken ya da bisikletten düşüp yaralanıp geldiğimde: “Yaralı, beş paralı…”
Yani ne yaran bitiyor ne parasızlığın…
Bilgin Abi’nin böyle durumlarda gözlerinin doluktuğuna çok şahit olmuşumdur.
Uzun uzun konuştuğumuz günlerden de çok not almışımdır. Ama bunları toplayıp ayırmak sıyırmak gerekiyor. Çok, zahmetli, bir o kadar da zevkli bir iş de… niye hep bekler durur köşelerde?! Onun da sebepleri ayrı bir mevzu…
Sadece tembellik değil; marifet-iltifat arasındaki o “uzun” mesafe mi?! Ve daha başka şeyler şeyler mi? Bir şeyler işte!
Aslında bugün Bilgin Abi ile normal bir insan, memleket nasıl olur; onu konuşacaktık.
Üzüntülerimiz niye denize atılan bir taş gibi daire daire genişliyor ve sonunda kayboluyor. Ama o taşı atmak için sahile dizilmiş yaramaz ve bir kısmı da arsız çocuklar gibi bitmiyor işte!
Ama o denizin ve deniz gibi hemen başucumdaki gökyüzünün sonsuzluğa ayna, misal oluşu beni öyle teselliye gark ediyor ki… sor/ma işte!
İşte’ler böyle ve böyle uzayıp gidiyor (işte!)
Ben işte’lenmeye başlarsam biter mi “işte?!”
Bu işteler diyarının kanayan yaraları -ona bakılırsa- hepimizin yarası…
Bunlar da bize cehaletimizin, havaleciliğimizin, işi/n ucundan tut(ma)manın, çocuğumuzu okula, camiye, kursa, işe bıraktığımızda işin peşini bıraktığımızın ve birincisi de istibdatın önümüze koydukları…
O diyarın yaralıları az da değil ha, Selim Ali!
Kim bunlar, diyorsun değil mi?
Elli sekizinde dünyayı terk etmiş Cem Karaca; bende bir acı gibi durur öyle.
Onun “Allah Yâr” bestesini kaç dinledim, radyo programlarımda kaç dinlettim, kaçında kendimi tutamadım; bilmiyorum.
Yurdunu terk etmek zorunda kaldı.
Niye?
Niye olacak; istibdat.
Sanatçı mı yetişir bu arenada, gürültüde, sert bakışlarda!
Ve… ama… arayışlarının durulduğu bir besteyle selâmladı kendisini acıların, ateşin ortasına atanları.
En yakınından dinlemiştim. Bir gece uyanıyor ve sabaha kadar bu şiir ve beste aydınlatıyor Karaca’nın ruhunu. Hava zerrelerinin kanatlarına emanet ettiği bu zikirle mühürlüyor hayatını.
ALLAH YÂR
Dervîşânız; Hak Dost deriz. Dervîşânız, dervîşân… Allah Yâr, Yâr…
Bu can emanet bu bedene. Sonunda sararlar kefene. Allah Yâr, Yâr…
Yol bir, akıl bir… Bak da görebil. Sev; korkma sakın! Rab sana yakın… Allah Yâr, Yâr…
Üç var, yedi var. On iki var, kırk var. Altı bin altı yüz altmış altı inen var. Allah Yâr, Yâr…