"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Antik kavimler, din ve İlâhî kelâm

Ayşe Nur
19 Temmuz 2021, Pazartesi
Pagan, putperest kavimlerin panteonları, çoğunlukla “baş tanrı’’ figürüyle şekillenir. Sümerler’in Enlil’i, “Bin tanrılı din”li Hititler’in Teşup’u, Grek’lerin Zeus’u ve daha nice ilah edindikleri sanemleri…

Sadece “Bir”inin mutlak kudreti olduğuna inanan, sairini farklı fiillerin yardımcısı, adeta vekili konumuna getiren bu batıl inançlar, tevhid inancındaki tahrifatın zaman içerisinde geldiği noktayı göstermesi açısından da dikkat çekici.

Binaenaleyh güneşi, yıldızları Rab edinerek “kutsalı” müşahhaslaştırma da putperestliğin bir vechi.

Hızlı bir nehir gibi akan zamanda, göreceli anlık parlamalarla kendini kavimlerle gösteren insanlık, nehrin dibindeki çakıl taşları gibi iz/eserler bırakarak farklı bir âleme, boyuta geçmişler.

Tarım toplumları, şehir devletleri derken medeniyet de yerleşik düzenle gelişir. Arkeolojik bulgu, belgelerle desteklenen tarih; tıpkı gavvas bir dalgıcın okyanus dibindeki hazineden bir parçayı bulup “Hazine budur” demesi misal, dipte hâlâ kayıp, gizli parçalarla bilmecenin eksik kısımlarının tamamlanmasını bekler.

Kelâmullah ise, enfüsî ve afakî muhkem, ilm-i mantık dahilinde delillerle insanı ve eşyayı bildirmiş ‘başı boş bırakılmayacağını’ beyan ile gerçeği gösteren “uyarıcı” ve müjdeleyicilere işaret eder.

Mezopotamya… Dicle-Fırat arası bereketli hilâl denilen bölgenin, medeniyetin doğduğu yer olarak kabul görmesi, uyarıcı ve müjdeleyici olarak seçilmiş nebîlerin/peygamberlerin yoğunlaştığı coğrafya olması hasebiyle de dikkat çekicidir.

Taş devrinin sonları MÖ. 11 bin yıl evveline tarihlenen Göbeklitepe kalıntıları, insana eşyanın öğretildiğine delil olabilecek bulgularla, “primatlardan” günümüze insanın değişimini baz alan tarih anlayışını da açığa çıkarır…

Zira kabul gören teze göre insanlık mağaralarda, avcı toplayıcılıkla meşgul ve taşları henüz yontmaya başlamışlardır. O halde Göbeklitepe’nin merkezindeki, ağırlıkları 20-60 ton arası değişen sütunların nasıl taşındığı, mühendislik bilgisi gerektiren hangi yöntem ve aletlerle inşa edildiği, üzerindeki muntazam figürlerin hangi yöntem, becerilerle yapıldığı cevaplanamadı…

Öyle ya, o devirde insanlık “mağaralar”da olmalıydı (!) Henüz yerleşik düzen ve tarıma geçmediği kabul edilen insanın, buğday hasadı yapıp, mayalandırdığına dair bulgulara geçmiyoruz bile.

Bugün dünyanın farklı coğrafyalarında ilkel kavimler hâlâ izole bir hayat sürerken, medenî şehirlerde aynı zaman diliminin paydaşları. Aynı durumun binlerce yıl evvel de geçerli olması garip mi? Binlerce yıl evvel elbette mağaralarda iptidaî hayat süren gruplar olabilir. Tıpkı bugün Afrika veya Avustralya’nın ücra köşelerindeki grupların, uzay çağını yaşayan medeniyetin şehirlileri ile aynı çağın paydaşı olması gibi…

Bilgi ve bulgulara dayalı verilerle ortaya koyulan tarihsellikte, aralardaki “açık”ların mezkûr yöntemlerle kapatılamadığı, bilinmezliği bir gerçek.

Hz. Adem’e (as) “eşya”nın öğretilmesi, bu bilgi ve tecrübenin sonraki nesillere geçmesiyle uygarlıkların kurulması, böylece mezkûr “açıklanamayan” boşlukların doldurulması niçin anlaşılmaz olsun?

(Yakubî, Taberî tarihinde de Kur’ân-ı Kerîm’de önemli hakikatlere işaret etmek için bahsedilen kavimlerin coğrafyaları, tahminî asırları ile önemli ip uçları verir.)

Üstad Bediüzzaman, insanlığın geçirdiği merhalelerdeki vahşet devrinin dinlerle, hükümetlerle tebdil edilip, nim medeniyet devrinin açıldığını ifade eder. Bu minvalde demirin yumuşatılması, erimiş bakırın sel gibi akıtılması (Sebe: 10-12) nim medeniyete geçişte öğretilmiş eşyalar sınıfındadır. Tarihte geçmiş bütün kavimler/uygarlıklar; hayatı ve insanı anlamak adına mazi derelerinde izler bırakıp gittiler.

Bu izleri doğru yorumlayabilmek için, arkeolojik bilgi, bulgu, yazıtlarla beraber Kur’ân-ı Kerîm’de izleri bulunan uygarlık ve yerleşimler hakkındaki ip uçları da yol gösterici olacaktır.

İdeolojik saplantı ve önyargılarla “bilimsellik”ten uzak bulunan İlâhî kelâm, pozitif ilmin de kabul ettiği ilm-i mantıkdaki kıyas ve önermeler, akıl yürütme yöntemleri ile kolaylıkla hakikat olduğu mutlak gerçekliği ile sağlam bir temel olmaya devam edecektir.

Okunma Sayısı: 1138
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı