"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Barla mektuplarında Risale-i Nur (12)

Çetin ACAR
10 Ocak 2021, Pazar
(Ümmî Allâmeler, Allâme Ümmîler)

Barla’nın havasını teneffüs edip, yollarında gezen insanlar, bambaşka bir halet-i ruhiye içine girerler. Bunu ancak orada yaşananları bilenler anlayabilir.

Çok basit ve sıradan gibi görünen yollarında, dağlarında, bahçelerinde, evlerinde ve mekânlarında telif edilen Kur’ân hakikatlerinin tefsiri olan Risale-i Nur’un yazıldığı yerdir Barla.

Yıldız Sarayı’na değişilmeyen Çam Dağı, Cennet-misâl Süleyman’ın bağı, Üstadımızın zikirlerine eşlik eden Çınar ağacı ve Nurlu insanların yaşadığı müstesna bir belde.

Barla Lâhikası’nda üç mektubu bulunan ve kendisini “Âcize talebeniz Müzeyyene” diye tanıtan hanım Nur Talebesi, Barla için şöyle diyor: “Barla çok bahtiyardır ki, en evvel ve her vakit, o taze ve şirin risaleleri herkesten evvel, bizzat şifahen Üstaddan işitebilirler.” (s. 494)

Hanım Nur Talebeleri ile birlikte çobanların, ümmîlerin, ihtiyarların bile bu dâvâya sahip çıktığını görüyoruz.

Kitap ve yazının söz konusu olduğu bir harekette, okuma ve yazması olmayanlar nasıl hizmet edebilirler? İşte bu durumun tamamen Risale-i Nur’a has bir özellik olduğuna şahit oluyoruz.

Hem ümmî olacak, hem allâme olacak! Birbirine ters olan bu iki özellik bir kişide nasıl olur?

İşte Üstadımızın sözleri:

“Ümmî fakat allâmelerin işini gören ve esrar-ı Kur’âniyeye karşı Isparta’nın intibahına sebep olan, ahiret kardeşim Adilcevazlı Bekir Ağa…” (Barla Lâhikası, s. 99)

(Vezirzade Mustafa’nın fıkrasıdır)

“Hesapsız hamd ve şükür, ol Hâlık-ı Mennan Hazretlerine ki, ben ümmî olduğum halde, hissiyat ve emellerimi, şu fânî ve âfil olan hayat-ı dünyadan tecrid ile, Risale-i Nur Talebeleri içine girdim ve hizbü’l-Kur’ân âlimlerine arkadaş oldum. Hizmet-i neşriyede ve ilimde onlara yetişemiyorum. Fakat inşaallah irtibat ve muhabbet ve ihlâsta yetişmeye çalışacağım.” (Barla Lâhikası, s. 298)

“Ey Üstadım! Ben ümmîyim, sair kardeşlerim gibi malûmatlı değilim ki, Risale-i Nur’a karşı hissiyatımı dilim ile ifade edeyim. Fakat inşaallah sadâkatte ve muhabbette ve irtibat-ı ruhîde kardeşlerime yetişmeye çalışacağım.” (s. 348)

“Ben ümmîyim, sair kardeşlerim gibi ifade-i meram edemem. Fakat felillâhilhamd, kalp ve ruhum Risale-i Nur’un tesiratıyla intibaha gelmişler.” (s. 386)

(Risale-i Nur şakirtlerinden Kuleönlü Hacı Osman’ın bir fıkrasıdır)

“Muhterem Üstadım… Madem Risale-i Nur’un tesiri bu kadar kuvvetlidir; ben yazmaya karar verdim. Fakat hiç okuyup yazmam yok ki, böyle kıymettar Risale-i Nur’a yardım edeyim. Madem kalemim yok, beni hizmetçi ve postacı olarak tayin ediniz, diye müteessirâne söyledim.” (s. 490)

(Demek ki bu hizmette, ilim olmasa da ihlâs, muhabbet, sadakat, dâvâya kalpten bağlı olmak ve müfritâne irtibatın yeterli olacağını anlıyoruz.)

Hatta doktor olduğu halde, Risale-i Nur’u fazla anlayamadığından kendisini “ümmî” olarak gören Doktor İbrahim’in mektubundan: “Ümmîlik ne güç imiş diye ruhum ağlıyor… Ümidimi Rabbimden kesmeyerek diyorum… [Bu hizmette] kısmen müvezzilik [dağıtıcılık], kısmen hademelik sıfatı ile bulunsam ne zararı var deyip müteselli oluyorum” Dr. İbrahim (s. 311) (Risale-i Nur’dan bîhaber olan, zamanımızın ilim adamlarına duyurulur.)

Risale-i Nur, Kur’ân’dan mülhem ve fıtrî olduğu için insandaki bütün lâtifelere hitap eder. Kalp, ruh, vicdan (eğer buralarda bir kararma veya mühürlenme yoksa) bu hakikatlere hemen yapışır. İşte bu sırrı keşfeden saff-ı evveller o cevhereyi almışlar, okumaları yazmaları olmasa da, halleri vakitleri iyi olmasa da bütün ruh u canlarıyla hizmete koşmuşlar.

Üstadımız, “Çünkü ondaki (Risale-i Nur) iman-ı tahkikî ilimleri, başka ilimlere ve maariflere benzemez. Akıldan başka çok letâif-i insaniyenin (kalp, ruh, vicdan) kut ve nurlarıdır.” diyerek, eserlerin önemli bir özelliğini açıklıyor.

Üstadımızın “masumlar ve ümmî ihtiyarlar” diye hitap ettiği talebeleri de “Hudutsuz şükürler, nihayetsiz senalar olsun o Zat-ı Zülcelâl’e ki; bizleri cehl-i mutlak derelerinden, isyan ve küfran bataklıklarından lütf u keremiyle çıkarıp, gözleri kamaştıran en parlak bir nura talebe etmiştir.” (Emirdağ Lâhikası, s. 127) diyerek, çok ulvî bir hizmette istihdam edildikleri için Allah’a olan hamdlerini ilân ediyorlar.

Okunma Sayısı: 1677
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Said

    10.1.2021 11:17:15

    Maşallah barekallah çok güzel olmuş. Ümmi bir peygamberin ümmeti de Ümmi olsa ne fark eder. İhlas sadakat sebat ve metanet ile bu İslam külahını dünyanın başına giydirir Allah'ın izniyle

  • Recep ziftci

    10.1.2021 10:46:33

    Maşaallah...... tebrikler

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı