Esasen 417 sene Peygamber Efendimize (asm) ait mukaddes emânetlerin bulunduğu Hırka-i Saadet Dairesi’nde 24 saat okunan Kur’ân-ı Kerîm tilâvetini 46 senelik bir aradan sonra Hicrî 1 Ramazan gününe denk gelen -13 Temmuz 1980’de- yeniden başlatılması şerefine nâil olan merhum Demirel’in Başbakanı olduğu son AP hükûmetinde 8 Ağustos 1980 -Hicri 1400 Ramazanı Kadir Gecesi ertesi son Cuma günü mahzun mâbed Ayasofya -kısmen de olsa- ibâdete açılmıştı.
Kapatılmasından 46 yıl sonra Ayasofya minarelerinde yeniden Ezân-ı Muhammedî okutulmaya başlanarak Camii müştemilatındaki Abdülmecid Mescidi’nde /Hünkâr Mahfilinde Cuma namaz kılınmaya başlanmıştı.
İKTİDARIN BAHANESİ ARTIK KALMADI…
Buna mukabil AKP iktidarında 1453’te “Peygamberi müjde”ye uygun ve “İslâm’ın hâkimiyetinin nişânesi” ve “fethin sembolü” olarak camiye çevrilen ve 481 yılı cami olarak ibâdet edilen Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilip ibâdete açılması hep sürüncemede bırakıldı.
Ne var ki “sistem krizi”nin âdeta “devlet krizi”ne dönüştüğü, millet irâdesinin temsilcisi Meclis’in ve yürütmenin emrine sokulan yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını bütünüyle kaybettiği, “millilik - gayr-ı millilik” ve “beka sorunu” söylemiyle kamplaştırma ve kutuplaştırmanın bir işe yaramadığı muallel vartada Türkiye’yi tüketen, söyleyecek sözü kalmayıp sıkışan siyasi iktidar, âdeta “son koz” olarak bu kez Ayasofya meselesini yeniden ortaya attı. Ve meseleyi havale ettiği Danıştay’ın kararına sığınması taktiği kamuoyunda pek mâkes bulmadı.
Neticede bütün muhalefetin, DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın yıllar önce Ayasofya meselesi gerçekten önemli ve sembolik anlamı büyük olan bir meseledir. Bir kere Ayasofya fethin sembolüdür. İslâm hukuku; ‘İslâm toprağı değilse, fethedilen topraklardaki en büyük ibadethânenin hemen camiye çevrilmesi’ni öngörür ki, bu açıdan Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed’in fetih hakkı olarak mülkiyetini alıp, vakfedip camiye dönüştürdüğü; daha sonraki yıllarda ise eklentileri ve müştemilatı ile İslâm mimarisinin en görkemli eserlerinden biri haline gelen bir mukaddes mekândır. Bu mekân fetih öncesi kilise iken de, fetih sonrası cami iken de ibâdet için tahsis edilmiştir. Tabiî olarak da ibâdet dışı bir amaçla kullanılması uygun değildir. Vakfiyedeki amacına, statüsüne uygun olarak değerlendirilmesi ve fiilî vaziyetin sona erdirilerek milletin hoş edilmesi lâzımdır” temel tesbitinde buluşmasıyla AKP iktidarına “Ayasofya bahanesi” kalmadı. (Yeni Asya, 13.9.12)
“BİR BAŞKA KARARNAMEDE DE CAMİ OLARAK AÇILABİLİR…”
Gelinen noktada, özellikle “Aynı zamanda dünya kültür mirâsı olan ve zaten şu anda ibâdet yapılan ve görevli imamı olan Ayasofya’nın sırf oy uğruna inanç merkezlerinin iç siyasete malzeme edilmesini doğru bulmadıklarını nazara veren ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun “İktidar ‘bunu söylediğimde CHP bana itiraz eder de ben de buradan oy devşiririm’ diye düşünüyorsa, hayır bunu düşünmesin” diye konuşup, “Erdoğan oturur, bir kararnâme yazar, resmî gazetede yayınlanır, ibâdete açılır, bu kadar basit. Şimdi halkın büyük bir kesimi ibâdete açılmasını istemektedir. Biz de ibâdete açtık. Bir kararnamede müze yapılmış, bir başka kararnamede de cami olarak açılabilir” perspektifi, “başörtüsü yasağı”nın aşılmasında olduğu gibi aslında engelleri ortadan kaldırdı. (Independent Türkçe, gazeteler, Yeni Asya, 4.7.20)
Bundandır ki Danıştay’ın kararı ne olursa olsun, Ayasofya’yı ibâdete kapatan mâlum Bakanlar Kurulu’na karşı idari bir işlemle, bütün yetkinin Bakanlar Kurulu yerine ikame edilen Cumhurbaşkanı kararnâmesiyle -12 Eylül darbesi döneminde olduğu gibi sonradan yine restorasyon gerekçesiyle tekrar ibâdete kapatılması benzeri çarpıklıklara girmeden- Ayasofya’yı cami olarak ibâdete açmalıdır.
Artık gündem saptırmalarına, siyasi manipülasyonlara, politik algı operasyonlarına tevessül etmeden, destek veren bütün muhalefet partilerinin dâvetiyle topyekûn siyasetin ve sivil toplumun katılımıyla milletin ortak irâdesinin tecellisi sağlanmalıdır.
Ve Bediüzzaman’ın, “Kahraman bir milletin ebedî bir medâr-ı şerefi (şeref vesilesi) ve Kur’ân ve cihad hizmetinde dünyada bir pırlanta gibi pek büyük bir nişânı ve kılıçlarının pek büyük ve antika (eşsiz) bir yâdigârı gâyet muazzam cami” Ayasofya’nın mânâ ve muhtevasına, Ayasofya Vakfiyesine uygun olarak yeniden camiye çevrilmesi hakikati tahakkuk etmelidir. (Şuâlar, 367)