"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Beka meselesine farklı bakış

Faruk ÇAKIR
26 Nisan 2019, Cuma
Geride bıraktığımız 31 Mart 2019 mahallî idareler seçimlerinde en çok konuşulan ve tartışılan meselelerden biri de ‘beka meselesi’ydi.

Türkiye’yi idare edenlere göre bu seçimlerde beka meselesi oylanacaktı. İktidara oy vermeyenlerin en hafif tabirle ‘art niyetli’ ilân edilmesi böyle açıklanmıştı. Yazar Yusuf Kaplan, Türkiye’nin beka meselesine farklı bir yorum getirmiş.

Asıl meselenin eğitim olduğuna dikkat çeken Yusuf Kaplan’ın beka tartışmasına bakışı şöyle: “Beka meselesi, kısa, orta, uzun vadeli, içeri  ile, dışarı ile irtibatlı boyutları olan, çok karmaşık bir mesele. Bunu seçimler üzerinden parti politikalarına malzeme yapamayız. (...) Bakın şimdi Tel Aviv Üniversitesi’nden profesör bir kadın “Osmanlı’da Bilim” diye bir kitap çıkardı. Böyle bir çalışmayı Türkiye’den kimse yapamaz. Bütün ezberleri bozan bir kitap. Kitabın dörtte biri kaynakça. Nasıl oluyor da bir Yahudi böyle bir şey yapabilir? Bize, ‘artık gerçek ne ise söylemenin zamanı, ama gerçekleri de bizden öğreneceksiniz. Biz sizin hocalarınızız’ diyor. Tel Aviv’in, İsraillilerin, Yahudilerin söylediği şey bu. ‘Bizden öğreneceksiniz’ diyor. Kaynaklarının önemli bir kısmı İbranice. İbranice öğreneceksiniz diyor. Osmanlı’yı, kendini öğrenmek istiyorsan gidip İbranice öğreneceksin diyor. Beka sorunu bu işte. Kendini tanımıyorsun sen. Kendi çocuklarını tanımıyorsun. (...) 

Gelinen noktada İslâmî kesimlerde de bu zihnî sömürgecilik sürüyor. Oraya da sirayet etmiş durumda. 

İslâmî kesimlerde müthiş bir sekülerleşme, Batılı hayat tarzı hikâyesi var. Konforizm, rantçılık almış başını gidiyor, duyarsızlaşıyor, bacak kadar bebelerin kibrinden geçilmiyor. Bu ne ya? Beka meselesi bu. Senin 

İslâm’ı adam gibi temsil etmen lâzım. (...) AK Partinin en büyük rakibi AKP’dir. AKP ne demek? Rant, kibir, duyarsızlaşma. Mücahit olarak yola çıkan insanların zamanla müteahhite dönüşmesi sonunda da ‘her şeye müsait’e dönüşmesi.” (Konuşan: Büşra Kılıç, Diriliş Postası, 14 Nisan 2019)

Bu anlamda bir tesbit de geçen yıllarda Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’ndan gelmişti. “Genç İlahiyat-İslâm Medeniyeti ve Bilim” konulu bir programda konuşan Fazlıoğlu, “İbn-i Sina’nın ‘El-Kanun Fi’t-Tıbb’ eserinin yayınlanışının bininci yılıydı. İbn-i Sina ilk defa 1013 bu kitabın ilk fasikülünü yayınlamıştı. Biz de Medeniyet Üniversitesi olarak bir panel yaptık. İbn-i Sina’nın felsefi tarafını konuşacak adam var. Tıbbını konuşacak bir tane adam aradık Türkiye’de. Bir tane bulamadık. Dedim ki yurt dışından getirelim. Sadece Tel Aviv’de bir üniversitede 4 tane (İbni Sina uzmanı) profesör vardı. Dünyadaki İbni Sina çalışan uzmanlarının yüzde 95’i yahudi. Helâl olsun. Niye? Çünkü (İbni Sina’nın eseri) İbranice’ye 110 kez tercüme edilmiş. Türkçede var mı? Hayır. [Sonradan tercüme edildi.] E, ne konuşuyorsun o zaman? O zaman çağıracaksın, uzmanları dinleyeceksin. Mahkûmsun. Bilen yönetir kardeşim.” (www.youtube.com/watch? v=ffzEEo-4uCA, 21 Aralık 2017)

Mücahit olarak yola çıkan insanların zamanla müteahhite dönüşmüş olması inkâr edilmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Aynı zamanda ‘konuşmaktan iş yapmaya’ vakit kalmadığı da kabul gören bir tesbit. Ecdadımızla övünürüz, ama bin sene önce yazılan eserlerini okumayız, okuyamayız. Bu anlayışla, bu eğitim sistemiyle, bu üniversitelerle arzu edilen seviyeye ulaşmak hayal değil mi? 

Türkiye’nin asıl meselesi eğitimdir, eğitimdir, eğitimdir. Bu temel meselelere çare ve çözüm bulamayanların ‘beka meselesi’ iddiası da sağlam inandırıcı değildir. 

Beka meselesi denildiğinde akla silâh ve para geliyorsa yanlış yoldayız demektir. Türkiye’nin ve dünyanın gerçeklerini görelim ve kendimizi kandırmayalım, vesselâm.

Okunma Sayısı: 1644
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-3

    26.4.2019 15:20:23

    Evet, eski AYM Başkanının sözlerinden hareketle diyebiliriz ki; iktidar cenahının "kahraman" ilan ettiği bir saldırganın serbest bırakılması "hukukun", elinin öpülerek iktidar cephesince övünç kaynağı yapılması da "ahlakın" kalmadığını gösterir. Adeta toplumsal bir yozlaşmanın ve çürümüşlüğün merkezine doğru koşar adım gidiyoruz. Bundan vicdanen rahatsız olan iktidar yanlıları bile artık -geç kalmış olsalar da- ufaktan ufaktan seslerini çıkarmaya başladılar. Keşke demokrasi ve hukuk "sağdan" kündeye getirilmek istendiği zaman milletin hukuku adına konuşabilselerdi. Fakat yine de gelecek adına ümit verici. Ülkede ibretlik bir hikayeyi hep beraber okuyoruz: Dünün mağdurları mağrur, ezilenleri ezen, düzenin âdilini isteyenler statükocu, "yeni" diyenler istibdat ve tahakkümcü olup çıktılar. Yaşadığımız yüzyıl neler söylüyor, biz neler yapıyoruz? Eğitim şart!

  • Gündüz Alp-2

    26.4.2019 14:56:24

    Hem Türkiye'de bir haller oluyor. Sürecin başında konuşmaktan imtina edenler, iktidarın 31 Mart yerel seçimler sonucunda "mail-i inhidam" bir duvar görüntüsü almasından cesaret (mi) alarak adeta dilleri çözüldü. Peşpeşe açıklamalar geliyor. Hele eski AYM Başkanının son açıklaması adeta Türkiye fotoğrafı gibi: "Ülkede ne hukuk kuralı bıraktılar ne ahlak." (Yeni Asya, 26.4) Eski BB'den birisi de "manifesto" yazmış, yine iktidar partisinin eski genel başkan yardımcısından birisi de yeni CHS'yi kastederek "yanıldım" demişti. Hatasını bilmek de bir erdemdir. Önümüzdeki günlerde de benzeri itiraf niteliğinde pek çok açıklamalar duyabiliriz. Demokrasi, hukuk ve gelecek adına umut verici şeyler. Beka konuşulacak ise önce demokrasi ve hukuk, hürriyet ve adalet, millet iradesinin merkezi meclis, şura, ortak akıl... gibi meselelerin konuşulması gerekir. Beka demeden önce, yurt dışında eğitim almak ve oranın vatandaşı olmak isteyen gençlere kulak verilmeli değil mi?

  • Gündüz Alp

    26.4.2019 14:35:22

    Sayın Çakır, başından beri beka sorununun gerçekçi olmadığını, bunun "iktidarın ibka" edilmesi anlamı taşıdığını söyleyip durduk. Nitekim 31 Mart yerel seçim sonuçları da kendi lisanı ile beka sorunu olmadığını, safları sıklaştırma adına bir ajitasyon olduğuna inanmış olmalı halkta karşılık bulmadı. Hem adi hem eşit olmayan şartlara rağmen üç büyük şehri muhalefetin adayları kazandı. Fakat hala küçük ortak "beka" demekte ısrarlı ve kararlı. Netice değişir mi? Değişeceğini sanmıyorum. Ne beka söylemi ne din ü devletin elden gideceği argümanı gerçekçi, samimi ve inandırıcı olmaktan çıktı. Halkta karşılığı yoktur. İktidar cephesinden bir kaç kişi ve küçük ortak dışında artık bunları dillendiren de kalmadı. Bir de iktidar cenahı, küçük ortağın kendilerini her yönden ablukaya almasından ötürü rahatsız olmalılar ya da ittifakın kendilerine zarar verdiğini düşünmüş olmalılar ki, "Türkiye ittifakı" ile bu prangadan kurtuluş yolunu aramaktalar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı