Hukuk ve adalet sahasında can sıkıcı işler olduğunu artık sağır sultanlar da duydu.
En temel kurallar dikkate alınmadan adımlar atıldı ve ülkemiz ‘âdil ülke listesi’de gerilere düştü. Bu gidişin hayra alamet olmadığı artık hukukçular tarafından da ifade edilmesi iyi, ancak tesbitte ve uygulamada geç kalındığını da söylemek mümkün.
Anayasa Mahkemesi (AYM) Anayasa Yargısı Araştırmaları Merkezi (AYAM) ile Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi iş birliğinde, ‘Anayasal Bir Güvence Olarak Silahların Eşitliği İlkesi’ konulu bir sempozyum düzenlenmiş. AYM Yüce Divan Salonu’nda gerçekleşen sempozyumda yapılan konuşmalarda hukuk sistemindeki sıkıntılar dile getirilmiş ve çareler aranmış.
AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın bu sempozyumda yaptığı konuşma önemli. Çünkü konuşmada derin bir yaraya işaret edilmiş. Yargılamada ‘silâhların eşitliği ilkesi’nin, hukuk, ceza ve idarî yargılama hukukunda tüm uyuşmazlıklar için geçerli olduğunu söyleyen AYM Başkanı Arslan, “Demokratik hukuk devleti, ceza yargılamasında savunma hakkının güvenceye alınmasını gerektirmektedir. Bunlar mahkemenin kararlarında belirtilen çok önemli temel ilkelerdir. Adaletin sağlanması, onun gerçekleştiğinin görülmesine de bağlıdır. Başka bir ifadeyle adalet aynı zamanda bir görünüm meselesidir. Tarafların adaletin sağlandığını, toplumun da adaletin sağlandığını görmesi ve bu yönde bir algının oluşması gerekmektedir.”
Peki, ülkemizde ‘hukuk ve adaletin görünümü’nün arzu edilen seviyede olduğunu söylemek mümkün mü? Belki sayıca çok karara alınıyor, ama bu kararların ‘âdil olduğu’ noktasında bir kanaat, bir inanç var mı? Meselâ, geçen gün paylaşılan bir haberde ‘yargılama sürelerine uyulduğu’ beyan edilmişti. ‘Mahkeme süresinin kısa olması’ tek başına adaletin tecelli ettiğini gösterir mi?
AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın şu tesbitleri de mühim ve hayata geçmesi icap eder: “Yargılamanın makul sürede sonuçlanmasında silâhların eşitliği ve çekişmeli yargılama ilkesine kadar âdil yargılama hakkının tüm unsurlarıyla korunması, hukuk devletinin olmazsa olmaz gerekleridir. Bu noktada bireysel başvuru istatistiklerinin endişe verici olduğunu ifade etmek isterim. Bireysel başvurunun uygulamaya başlandığı 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren yapılan başvuruların büyük bir kısmı âdil yargılanma hakkına erişmek içindir. Mahkememize 2021’de 66 bin 121 başvuru yapıldı. Ve bu başvuruların yüzde 73’ünden fazlası âdil yargılanma hakkı için. Başka bir ifadeyle geçen yıl mahkememize yapılan başvuruların yaklaşık dörtte üçü, âdil yargılanma hakkına ilişkin şikâyetleri kapsamaktadır. İhlâl sınırları bakımından da durum çok farklı değil. Başlangıçtan itibaren verdiğimiz toplam ihlâllerin yüzde 77’si âdil yargılanmaya dahildir. Bu sayı ve oranlar bize aslında vahim bir durumu işaret ediyor. Âdil yargılanma hakkıyla ilgili bir meselemiz var. Bu meseleyi çözmek de hepimizin ortak görevi. Âdil yargılanma hakkının korunmadığı, ihlâllerin önlenemediği bir ülkede hukuk devletinin tüm kurallarıyla korunması da mümkün değildir.” (Haberturk.com, 10 Ocak 2022)
AYM Başkanının bu ‘doğru’ tesbitleri yapığı ülkede ‘yer şey yolunda, adaletsizlik yok’ diyen çıkar mı? Evet, “Bu meseleyi çözmek de hepimizin ortak görevi.” Ama en başta idarecilerin görevi...