Türkiye’yi idare edenler ekseriyetle rakamlarla oynayarak milleti yanıltmanın hesabını yapıyor. İlk bakışta bu politika başarılı gibi görünse de uzun dönemde idare edenlere de, idare edilenlere de fayda vermediği ortaya çıkar. Çünkü hayatın gerçeklerini rakamlarla perdelemek ancak bir süreliğine mümkün olur.
Çarşıda, pazarda, manavda fiyatlar neredeyse her hafta yükselirken, enflasyonun kontrol altına alındığını söylemek ne derece inandırıcı olur? Çok sayıda üniversite mezunu genç ve kalifiye işçiler dahi işsiz kalırken, ülkemizde bir işsizlik meselesi olmadığını söylemek mümkün olur mu? Her geçen gün daha fazla kişinin geçim sıkıntısı çektiği bir yerde kimsenin maddî sıkıntı çekmediğini söylemek hakperestlik olur mu?
İdareciler, bu yöndeki itirazları genellikle eski günlerdeki sıkıntıları hatırlatarak savunmaya çalışır. “Eskiden şu kadar saat kuyrukta bekliyordun, unuttun mu? Eskiden sular akmıyordu, unuttun mu? Eskiden yollar çamurdu, unuttun mu? Eskiden cep telefonun yoktu, unuttun mu?”
Tabiî ki bunların hiçbirini unutmadık, ama kötünün emsal olmadığını da bilmek lâzım. Türkiye ve dünya zaten sürekli olarak daha iyi imkânlara doğru yürümek mecburiyetinde. Hiçbir ülke ve idareci geçmişteki sıkıntıları ileri sürüp şimdiki sıkıntıları normal görmeyi isteyemez. “50 yıl önce köyünde elektrik yoktu, şimdi var. O halde yeni hizmet isteme” denilebilir mi?
Ekonomide gerçek tablo milletten gizlenirken, dış politika ve benzeri konularda da medya gücü kullanılarak insanlar apaçık şekilde yanıltılıyorlar. Belli başlı TV kanallarını takip edenler her şeyi güllük gülistanlık görebilir. Acaba gerçek hayatta durum öyle mi?
Bilindiği üzere bir de döviz meselesi var. Dövizdeki dalgalanmalar ve TL’nin değer kaybetmesi bazı idarecilere göre ekonominin sıkıntıda olduğunu göstermezmiş. Elbette TL’nin değer kaybetmesi ya da yabancı ülke paralarının TL karşısında değer kazanması bir neticedir. Bu tablonun ekonomik, siyasî ve sosyal sebepleri de vardır. Ama nihayetinde TL’nin değer kaybetmesi hem milletin hem de devletin daha da fakirleşmesi anlamına gelir. Bir TV programında konuşan yetkili bir idareci, döviz fiyatlarının artmasını gayet ‘normal’ karşılayarak; “(Soru soran gazeteciye) Siz dolarla mı maaş alıyorsunuz? Dolarla mı harcama yapıyorsunuz? O halde sizin ve sizin gibi dolarla maaş almayanların döviz ramaklarından etkilenmesi mümkün değil. Boşverin bunları” anlamına gelen sözler sarf etmiş.
Bu bakış açısı açık şekilde milletle alay etmek anlamına gelir. Her ne kadar belli bir kesim, “Evet, bakan çok doğru söyledi. Bize ne dolardan/dövizden” demiş olsa da hakikat çok farklı. Maaşımız dolarla olmasa da harcamalarımız dolaylı olarak dolara/dövize bağlı. Çünkü dolar yükseldiğinde ilk iş olarak meselâ benzine zam gelmiyor mu? Hani dolardaki artış bizi etkilemiyordu?
Bu sözleri sarf eden kişi, dolar ve dövizdeki bir kuruşluk artışın Türkiye’yi ne kadar zarara soktuğunu çok iyi biliyor. Ancak bunu ifade etmek siyasî olarak kendisine fayda yerine zarar vereceği için gerçekleri gizlemeyi tercih etmiş. Peki bu gizleme ile nereye kadar gidilebilir?
Milletle alay eden tavır mutlaka ters teper ve alay edenlerin ayağına dolaşır. Ama bugün, ama yarın...