Ülkemizin ekonomik olarak sıkıntılardan kurtulmasının bir yolu da turizm noktasındaki çalışma ve tanıtımlardan geçtiği açıktır.
Ara sıra ifade edildiği üzere ‘zengin yeraltı kaynaklarının fakir bekçileriyiz’ tabiri her halde turizm için de kullanılabilir.
Alâkasız gibi görünse de turizm konusunda da ‘öz’e dönmenin, kendi değerlerimizin farkına varmanın çare olacağı ortaya çıkıyor. Nitekim, Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği (POYD) tarafından Antalya’nın Kemer ilçesinde düzenlenen bir toplantıda buna dikkat çekilmiş.
Turizmdeki yeni trendleri değerlendiren Gulet Turistik ve Magic Life Kurucusu Cem Kınay şöyle demiş: “Her yerde bir yerelleşme, öze dönüş, geçmişi bugüne taşıma önemli bir özellik oldu. Doğasız turizm olması mümkün değil. Her turizmcinin bir numaralı konusu doğa olmalı. Doğa ile turizmi iç içe sürdürmeliyiz. Her şeyin doğal olması da çok önemli. İş ve seyahat tatilleri arasındaki ayrımlar genç nesiller için ortadan kalktı. Yeni nesil her yerde çalışabilmek, başka bir ülkeye gitmek ve tamamen mobil olmak istiyor. Bizim de buna uyum göstermemiz gerekiyor. Lezzet de yeni trendler arasında önemli bir yeri oluşturuyor. Bir bölgenin yerel mutfağı o bölgenin tarihi insanların ruhu ve günlük hayatının ritmi ile direkt bir ilişki sağlıyor.” (AA, 9 Nisan 2019)
Türkiye, uzun yıllar ‘deniz ve kum turizmi’ni tercih etti, teşvik etti. Bütün dünyada insanların tercihleri değişmek üzere. Artık ‘deniz ve kum’dan ziyade, yeşil tabiat, bozulmamış köyler ve ‘sade hayat’ tercih ediliyor. Ülkemiz bu noktada çok şanslı, ama altyapı noktasında eksiklerimiz var. Görenlerin hayran kaldığı köylerimiz, yaylalarımız, dağlarımız ve ormanlarımız var. Fakat bunun tanıtımını yapabilmiş değiliz. Yabancı turistler bir yana, yerli turistler de ülkemizin sahip olduğu bu zenginliğin tam olarak farkında değil.
Bilhassa iç turizm noktasında imkânların sınırlı olduğu elbette doğrudur. Buna rağmen daha etkili çalışmalar yapılabilir. Doğduğu şehri tanımayan milyonlar var. Seyahatleri sadece ticarî ve ekonomik cihetiyle değerlendirmek de doğru olmaz. Bunun asıl faydası insanların birbirini tanıması noktasında ortaya çıkar. İnsan bilmediği şeye düşman ise, bildiğine de dost olur. Turizmin gelişmesi farklı şehirlerde ve hatta ülkelerde yaşayan insanların birbirini tanıması ve dost olmasına da zemin hazırlar.
Türkiye’nin yeni bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu hatırlatan turizmci Cem Kınay, şunu da söylemiş: “Dünya turizminde özgürlüğünü koruyan köyler, kasabalar, kentler, coğrafyalar, kültürler, lezzetler, müzik ve yerellik hızla yükselen bir trend. Anadolu deniz turizminden çok daha fazlasına, eşsiz benzersiz bir potansiyele ve güce sahip. Tarihi, mutfağı, müziği ve öyküleri ile paha biçilemez ve taşınamaz bir değere sahip.”
O halde sahip olduğumuz bu değerlere sahip çıkmak ve önce içeride, sonra da dışarda gerekli tanıtımları yapmak icap eder. Bu ‘öz’e dönüşü hayata geçirebildiğimiz ölçüde sıkıntıları da bertaraf edebiliriz.
Ülkemizin yeni bir turizm anlayışına ihtiyaç vardır. “Deniz, kum ve güneşin” devri kısmen sona ererken; köy, kasaba ve yayla turizmi öne çıkıyor.
İdarecilerin turizm konusuna biraz da bu pencereden bakması ve dengeli adımlar atması milletin menfaatinedir. Aksi halde sahillerimiz, boş kalmış turizm tesisleriyle dolar...