31 Mart Mahallî İdareler Genel Seçimleri geride kaldığı halde, seçim sürecinde yükselen siyasî tansiyon henüz normale dönmüş değil.
Türkiye’yi idare edenlerin de ifadesiyle şimdi ‘demirin soğutulması’ isteniyor.
Şunu kabul etmek gerekir ki, siyasî tansiyon en başta yükseltilmemeliydi. Bazı siyasetçiler her fırsatta tartışmaların üzerine körükle giderek bir bakıma demiri ısıttı. Oysa ‘demir’in ısınması, siyasetin sert tartışmalara sahne olması, tansiyonun yükseltilmesi hem siyasete, hem siyasetçilere, hem de millete zarar veren bir durum.
Seçim tartışmaları devam ederken başta siyasetçilere olmak üzere idarecilere “Sakin olun, kırıcı olmayın. Yarın birbirinizin yüzüne bakamayacak sözler söylemeyin’ mealinde tavsiyelerde bulunanlar oldu. Ateşe körükle gidilmemesi icap ettiğini yazanlar, çizenler, konuşanlar vardı. Ne yazık ki seçim öncesi siyasî hava bu tavsiyelere kulak vermedi. Seçim meydanları, mitingler ve TV ekranlarında yapılan konuşmalarla ekseriyetle demirin daha kızgın hale gelmesine yol açıldı.
Aradan günler geçti, seçim geride kaldı ve yükselen tansiyonun, kızgın hale gelen ‘demir’in hiç kimseye fayda vermediği görüldü. Bu defa da demirin soğutulması gerektiği haklı olarak ifade edilmeye başlandı.
Elbette demirin soğutulmak istenmesi gerekli ve faydalıdır. Ancak bunu yaparken yeni kızgınlıklara, kırgınlıklara ve tartışmalara yol açmamak da lâzım. Seçim öncesi yapılan “tansiyonu yükseltmeyin” tavsiyesini dinlemeyenler şimdi de “dışlayıcı olmayın” mealindeki tavsiyelere kulak asmıyor. Kusura bakılmasın, ama seçim öncesinde yanlış yapanlar şimdi de başka şekilde yanlış yapmaya devam ediyorlar.
“Demiri soğutmak” yani siyasî tansiyonu düşürmenin en tesirli yolu her konuda hakkaniyetli olmak ve adaletli davranmaktır. Seçim tartışmaları sona ermiş olsa bile hadiseler karşısında adaletli adım atıldığını gösteren bir emare ortada yok maalesef. Yine kınayan, yine dışlayan, yine ötekileştiren bir dil hükmünü icra ediyor.
Gazete ve televizyonların yayınlarına bakıldığında bunu görmek mümkün. Elbette gerginliğin en büyük payı medya vasıtalarındadır, ama bunlara ‘dur’ demesi mümkün olanların bu ikazı yapmamış olması yanlıştır. Seçim öncesi meydana gelen gerginlikten kısa süreli istifade edenler olmuş olabilir. Fakat bu gerginliğin uzun sürede faydalı olmadığı görüldü ve gerginlik politikalarından geri adım atılmak istendi. Aynı şekilde şu an devam eden ötekileştirme, dışlama ve itham politikası da kısa dönemde fayda verse de uzun dönem için faydalı değildir. Bunu görmek için ayların ve yılların geçmesini beklemeye gerek yok ki?
Türkiye’yi idare edenler muhalifleri değil, kendilerinin tayin ettikleri dünkü ‘akil adamlar’ı dinleseler bile bunun böyle olduğunu görebilirler. Dünün başbakanı ya da en üst düzey idarecilerin danışmanları dahi bu kısır tartışmaların siyasete ve siyasetçiye fayda vermeyeceğini söylemiyor mu? Acaba siyasetteki dünkü yol arkadaşlarını dinlemekten onları alıkoyan nedir?
Türkiye’yi idare edenler kısa dönem siyasî menfaatleri değil, uzun dönem ve Türkiye’ye faydalı olan yolları tercih etmek durumundadırlar. Nasıl ki seçim öncesi yükselen tansiyon, sert tartışmalar, kırıp dökmeler bir işe yaramadı; aynı şekilde şimdiki dışlayıcı, ötekileştirici ve itham edici dil de yine Türkiye’ye ve millete fayda sağlamaz.
Dün yanlış yapanların bugün pişman olduğu görülüyor. Bugün yanlış yapanların yarın pişman olacağı görülecek. Lütfen yine yanlışlara imza atılmasın, yanlışlarda ısrarcı olunmasın...