"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ne yediğini bilmeyen toplumda,temiz ve helâl beslenmenin zorluğu (2)

Feyzullah ERGÜN
30 Haziran 2021, Çarşamba
Tüketime arz edilen gıda maddelerinin ihtiva ettiği kimyevî katkıların bilinmesi, kasıtlı olarak okunamayacak küçüklükte yazılan bilgilerin, bilhassa (E) ile simgelenen kimyevî emülgatör maddelerin çok dikkatli bir şekilde incelenmesi gereklidir. Haram olan katkıların çoğu, anlaşılmayan isimler ve (E) emülgatörleri aracılığı ile sofralara gelmektedir.

Unutulmaması gereken önemli bir husus ise, bir gıdanın haram olmamasının yeterli olmayıp, Kur’ân-ı Kerîm’e göre hoş, güvenli, insan vücuduna faydalı olması, zararlı olmaması, kısaca “temiz” ve “tayyib” olmasının da gerektiğidir.

İnsanlık âlemi, ahirzaman devresinde, GDO kuşatmasıyla, çaresizlik içinde kıvranıyor. Genetik yapıları, İlâhî yaradılış programı ile mükemmel olan gıda maddeleri, genetik mühendisliği teknikleri ile DNA dizilişleri değiştirilerek tahrip ediliyor. Böylece bol, ucuz, görüntü ve lezzete dayalı, besleyici değeri olmayan, toksin deposu çöp gıdalar, “sorumsuzca üretiliyor” ve “bilinçsizce tüketiliyor”. 

Bunun sonucunda, nesilleri, ürün ve organik hayat kuralları bozularak insan organizmasında “kaos” ortamı meydana getiriliyor. İnsan neslinin fesad ve çökertilmesini netice verecek bu çıkar odaklı üretim ve tüketim anlayışı bütün insanlığı kuşatmış durumda. Biyolojik GDO ürünleriyle, insan farkına bile varmadan değişime uğratılmaktadır.

Fakat Müslüman için Sünnet-i Seniyye dairesinde, besin kaynaklarının, hayatın gerektirdiği güzel nimetler kategorisinde fizikî, kimyevî, biyolojik ve genetik yönden uygun ve güvenilir olması önemlidir. Bu standartlara uymayanlar, Kur’ân-ı Kerim’de: “Onların hepsi de beldelerinde azgınlık etmişlerdi. Oralarda çok fesad çıkarmışlardı. Rabbin de onların üzerine, türlü türlü azap yağdırdı.” (Fecr Sûresi:11-12-13) âyetleriyle uyarılmaktadır.

Gıda sektöründe kullanılan emülgatörler, sentetik olarak üretildiği gibi, eti helâl veya haram olan hayvanların et, kemik ve yağlarından da üretilebilmektedir. Bazı emülgatörlerin nasıl ve hangi maddelerden üretildiği bilinememekte veya üreticilerin sırrı olarak kalmaktadır. Fıtrat kanunlarında tahrifatlar yapılarak, elde edilen bu emülgatörler, insan neslinin maddî ve manevî sağlığını alt üst eden, boyutlar kazanmıştır. Bu konuda asrımıza da ışık tutan, Kur’ân-ı Mu’ciz-ül beyan: “Allah’ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu insanların, kendi elleri ile yapıp ettikleri sonucunda, karada ve denizlerde (FESAD) çürüme ve bozulma başladı. 

Bu şekilde Allah, belki doğru yola geri dönerler diye, yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını, onlara tattıracaktır.” (Rûm Sûresi, 41-42) âyetiyle insanın kendi elleri ile yaptığı seçimlerin neticelerini göreceğini haber veriyor.

Gerçekten de günümüzde korkunç bir şekilde, üstelik henüz ortaya çıkan, tabiî çevremizdeki yoğun çürüme ve tahribat insanın kendi yapıp ettiklerinin bir sonucudur. Katı materyalist bir temele dayanan teknolojik gelişmeler ve daha önce hayal bile edilemeyen, ekolojik felâketlere yol açan sorumsuzca, üretim ve tüketim faaliyetleri, insanlığın kendi yaşadığı çevreyi ve kendi sağlığını tahrip etmesi ile sonuçlanmıştır. Hayatın idamesi için, temel unsurlar olan toprağın, havanın ve suyun sanayi atıkları ve şehir çöpleri yüzünden dizginlenemeyen bir şekilde kirlenmesi, bitki örtüsü ve denizlerin, artan bir şekilde zehirlenip yok olması, görünürde “faydalı” gerçekte “yalancı” ilâç kullanımı dolayısıyla, insanın kendi bedeninde ortaya çıkan, her türlü genetik bozukluklar ve insanlara yararlı birçok hayvan türünün, giderek yok olması… 

Bütün bunlara, insanın sosyal hayatındaki hızlı bozulmayı ve çürümeyi, şiddeti ve son aşamada nükleer dehşeti ilâve edebiliriz. Bunların tamamı, son tahlilde insanın Allah’a ve mutlak manevî / ahlâkî değerlere karşı umursamazlığın ve bunun yerine, ‘maddî çıkarı’ tek önemli hedef sayan, inkârcı ve materyalist itikatlara esaretinin bir sonucudur.” 1

Beslenmede tüketilen gıda maddelerinin mahiyeti bilinmeden, rastgele ve ne yediğini fark edemeden yaşamanın sonucunda, kanaatsiz, tefekkürsüz ve şükürsüz hayat tarzıyla, araştırmadan, beslenmede varılacak nokta, obezite olacaktır. “Obeziteyi tetikleyen maddeler, gıda içeceklerimize gizlenen, endüstriyel ve kimyevî tatlandırıcıların (sakarin, aspartam vs.) kullanımı sonucu, insanın sindirim sistemi kodları tahrip edilir. Diyet ürünü olarak pazarlanan kola, gazoz, meyve suyu, enerji içecekleri, salam, sosis, bisküvi, çikolata, kek, cips ve kraker gibi ürünler, sağlıklı beslenme açısından, şekerli ürünlerden daha tehlikeli olabilir. Bu ürünlerin, diyabet ve obeziteyi daha da arttırdığına dair sayısız bilimsel bulgu mevcuttur. Diyet olarak pazarlanan bu ürünlere rafine şekerden daha ucuz, ama 200 ila 13 bin kat daha tatlı maddeler ekleniyor. Bu ürünleri tüketen kimselerin, kilo vermek bir yana, aksine kilo aldığı görülmüştür.” 2 Gıdalarımıza karıştırılan ve hiçbir besin değeri olmayan bu toksik maddeler, zamana yayılmış olarak, yıkıcı etkilerle, birçok hastalığa temel oluşturmaktır.

Beslenmenin sağlıklı ve dengeli ölçülerle, Sünnet-i Seniyye’nin Nurlu prensipleri dairesinde gerçekleştirilmesi sonucunda sağlıklı hayat hedefine problem yaşamadan kolayca, ulaşılacağına şüphe yoktur. “Sizin, Allah’a en sevimli olanınız, az yiyip içen ve bedence hafif olanınızdır.” 3 hadis-i şerifi hayata uygulanacak olursa, insanları bu zamanda perişan eden ve bir “kalori bombası” olan gıda görünümlü bu maddelerin hedef kitle olan gençlerimize dayatılması sonucunda kimyevî katkılarla şişmanlatılan bu gençler ancak Sünnet-i Seniyye prensipleri ile kanser, diyabet, kalp-damar hastalıkları ve daha birçok dertten korunmuş olacaktır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu konuya, en güzel şekilde ışık tutmaktadır: “İslâm hükemasının Eflatun’u ve hekimlerin şeyhi ve feylesofların üstadı dahi-i meşhur Ebu Ali İbn-i Sina, yalnız tıp noktasında “Kûlû veşrabû velâ tüsrifu” âyetini, şöyle tefsir etmiş. Demiş: ilm-i tıbbı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit, az ye, yedikten sonra, dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir. Hâşiye: yani vücuda en muzır, dört beş saat fasıla vermeden, yemek yemek veyahut telezzüz için, mütenevvi yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır.” 4

SAĞLICAKLA KALIN.

Dipnotlar:

1- Muhammed ESED, Kur’ân Mesajı, s. 991-992, İşâret Yayınları 2013.

2- Kemal ÖZER, Müslüman’ın Diyeti, s. 64, Hayykitap 2013.

3- Camiu’s sağir, c. 1, s. 86, Yeni Asya Neşriyat 2002.

4- Bediüzzaman Said NURSÎ, Lem’alar, s. 368, Yeni Asya Neşriyat 2005.

Okunma Sayısı: 2385
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı